26 Mart 2014 Çarşamba

İÇİMİ ACITAN BİR DOKTOR YAZISI.

Ben hastalanınca hiç rapor almak istemem çünkü kayınbabam evdeyse sabahtan akşama kadar çalıştırır söylediği şeyi yapmazsan yirmi kere söyler canından usandırır; yoksa annem gelir niye boş duruyorsun diye söylenir laf sayar hatta bağırır
Çocuklarım doğduklarından beti azarlanan Rus hizmetçi nadya olarak beni gördükleri için devamlı üstüme konuşur, hırpalarlar.
Kocam eğer bir gün evde kaldığımı öğrenirse dört dörtlük mamur yemek bekler.
İşe gidince hastalar doktor hasta olur ...mu der ayıplar seni ; oysa hasta olmanın nedeni birinci basamakta hep enfeksiyonu hastaları muayene etmendir
Zaten hastalıktan ayakta duramıyacak halde bile olsan dört dörtlük hizmet beklerler ve sen rapor al yerine sağlam biri gelsin diye akıl verirler oysa hastalık raporu aldığında yerine kimse gönderilmez.
Gün boyu hastalar olmayacak taleplerini yerine getirmeyince laf sayar hatta bağırır dövmekle şikayet etmekle tehdit eder. Dört saat tuvalete gitmeden nefes almadan çalışmanı bekler ve tuvalete gidecek olursan tuvaletin kapısında durup nereye gidiyorsun doktor der.
Olsun bir saat öğlen arası var diyeceğim fakat nedense birilerinin hep Acil işi vardır tam 12 de gelir ve bir baksan ne olur der . 12 :50 de sabahın hastasını bitirdiğim bir gün 13: 02 de bir hasta bu doktor mesai birde başlamıyor diye bağırmaya başladı bir kaç hafta önce
Ve herşeyin Allah'ın takdiri ve imtihanı olduğunu düşünüp sabredersin
Ağlamak istersin ağlıyamazsın gülümsersin hakaretleri esprilerle savuşturursun.
Onun için gelip sana derdini anlatan oturup ağlayan hastalarına daha bir yakın davranır yardım etmeye çalışırsın
Belki de içindeki büyümeyen hırpalanan ezik çocuğa yardım ediyorsundur bilmeden
Ve aylardır sık sık gelipdertlerini anlatan hatta ağlıyan bu hastalardan biri antidepresant ilaç yazmayı teklif ettiğin için seni şikayet eder
Kanatları yardım ettiği kişi tarafından koparılan bir melek gibi hissedersiniz kendinizi
Ben çocukken anarşi vardı, can güvenliği yoktu,orda burda bombalar patlardı
Hatta 12 Eylül olduğunda bu halk çok sevinmiş anayasaya da yüzde doksan dokuz oy vermişti
Yine bir çocuk ölmüş diyorlar
İçim yandı
Sonra düşündüm çocukken bir bombayla veya kurşunla ölsem melek olsam belki bu ülkede büyüyüp doktor olmaktan ve kadın olmaktan daha iyi olurdu ...

Not: Bu yazı doktor arkadaşımız Nadide Kale tarafından yazılmıştır. Doktorların neler çektiğini hele bir de hanım doktorların durumunu hiç düşünmediğimi anlamış oldum.

22 Mart 2014 Cumartesi

SERÇELER VE BİZ

  Yapılan gözlem ve sayımlar bütün dünyada serçelerin önemli oranda azaldığını gösteriyormuş. Bu azalma İngiltere'de %68 civarındaymış.
   Tarımla uğraşanlar kuşları sevmez. Onları uzak tutmaya ve hatta öldürmeye meyillidirler. Hele hele serçeler. Onlar insandan da korkmayacak kadar adapte olmuş kuşlardır. Ayaklar altında dolaşır bulduğunu yer.
    Güvercinler, kırlangıçlar, leylekler kutsal sayıldıkları için görmezden gelinir. Ama ya serçeler.
    Tarımda ürün kaybına neden olan canlılar içinde en büyük paya sahip olanlar böceklerdir. Bunlar daha tohum toprağa düştüğü andan itibaren zarara başlarlar. Mantar ve diğer hastalıkları dışarda tutarsak böcekler aleminin ürüne %30 a varan zarara sebep oldukları saptanmıştır. Böcekler kuşların en sevdiği ana menüsüdür. Serçeler kalabalık gruplar halinde yaşadıkları için beslenmeleri de böcekler ve kısmen de tohumlarla olur. Bir serçenin günde 170 adet böcek yediği tespit edilmiştir.
    İnsanlar diğer canlılarla ortak yaşadıkları topraklardan elde ettiği ürünün tamamına sahip olma güdüsü ile böceklerin, kuşların kökünü kazımak ister. Onları birer hırsız ve zararlı yaratık olarak görür. Çare de zehirli ilaçlarla onları yok etmektir. Gerçi kuşlara doğrudan zehir vermek yasalarla önlenmiştir ama bu zehirlenmiş böceklerle beslenen kuşlar kronik zehirlenme sonucu ölmektedirler.
    İşte bizim adımıza zararlı böcekleri yok eden bu kuşların bedava hizmeti varken tarım ilaçları ile hem onları hem de kendimizi yok etmekteyiz.
    Hindistanda üç yıldır dünyanın en faydalı kuşu SERÇE için hafta düzenleniyor ve kutlamalar yapılıyormuş. Acaba bizler Hindistandan kaç yıl sonra bu bilince varacağız

12 Mart 2014 Çarşamba

İDAM CEZASI KALKMAMALIYDI

İdam cezası kalkmamalıydı.

         Yaşam hakkı bahanesiyle idam cezası kalktı. Yaşam hakkı tanımayan kaatiller için. Yaşam hakkını hiç mi hiç tanımayan canavarlar daha da canavarlaştı. Bir araştırma var mı bilmiyorum ama bence idam kalkmadan öncesi ile sonrası karşılaştırıldığında birden fazla cinayet işlenmesi arasında büyük fark olduğunu görebilirdik diye düşünüyorum. En son cinayet haberi bir anne ile koruması polisin aynı silahtan çıkan kurşunlarla adliye kapısında öldürüldüğü haberidir. 19 yaşındaki kaatil bir kahraman edasıyla başı dik olarak görüntüleniyor.
         Kimlere idam verilirdi: hatırladığım kadarı ile, tasarlayarak işlenen cinayete, birden fazla adam öldürene, ana baba kaatillerine, öldürdükten sonra cesede vahşice davrananlara, cesedin yerini değiştirip izleri yok etmeye kalkanlara.... ben hukukçu değilim ama bunlara idam verildiğini biliyorum.
         Kaatiller her zaman normal vatandaştan, hatta çoğu kez avukatlardan bile daha iyi bilirler ceza kanunlarını. Kitaplardan değil tecrübelerden yararlanırlar. İdam yememek için cinayeti bile ona göre işlerlerdi. ya şimdi.
         Nasılsa ağırlaştırılmış müebbetten daha ötesi yok, ister bir ister bin kişi öldür. Amerikada, Finlandiyada ve Türkiyede seri cinayetler üst sınır hep aynı kaldığı için değil mi. Üstelik çıkmayan candan ümit kesilmez. Nice müebbetler birkaç yılda çıkmıyor mu. İşte Alpaslan Aslan çıkmadı mı. işte zirve yayınevinde üç kişiyi boğazlayanlar çıkmadı mı.
         Ohhh ne güzel, al eline silahı her mermi için bir can hesabıyla kitlesel kıyım yap, insan hakkı değil de böcek hakkıymış gibi yaşamları sonlandır ve sana yaşam hakkı verilsin olacak şey değil.
         İnanın ben de birini öldürmeye karar versem pahalıya gittim diye düşünür aynı bedele daha fazlasını yapardım. Çok şükür ki daha tavuk bile kesmedim. Çocukluğumda vurduğum bir serçe hala aklıma geldikçe çok kötü oluyorum.
         İdam cezası caydırıcı bir cezadır. Elbette zıvanadan çıkmış birini engellemeye ne idam cezası ne da başka bir şey engel olmaz ama onu da yasa yoluyla yok ederek toplumun başına dert olmaktan kurtarırsın. Texas yasaları hala idam cezasını uyguluyor. Adalet adalettir. Kaatillerin, canilerin bir defa yaptığı bir şeyi her zaman yapabileceğini akıldan hiç çıkarmamak gerekir.
        Kan davalarının neden sonlanamadığını, insanların kendi adaletlerini yerine getirme dürtüsünün neden sonlanmadığını, neden pek çok cinayetin adliye kapılarında işlendiğini düşünmemizi isterim.
        Hele hele bir de bu canilere devletin kol kanat gerdiği imajını eklerseniz. Adalet isteklerinin neden bunca insanı sokaklara döktüğünü daha iyi anlayabiliriz.
        Umarım bir gün gelir gerçek adalet bütün bu pislikleri temizler. Umut içinde uyumalısın sevgili BERKİN bu insanlar seni cennete uğurlarken bunları düşünüyordu.

 

1 Mart 2014 Cumartesi

SEÇİLMİŞ Mİ? ATANMIŞ MI?

Seçilmiş mi? Atanmış mı?

           Bu günkü iktidar mensuplarının dillerine doladıkları bir aşağılama var. "Atanmış" evet beyazlar "seçilmiş" de zenciler "atanmış" oluyor. "Aşağılık atanmışlar, siz ne bilirsiniz ki. Bir şeyi bilmek için "Seçilmiş olmak gerek seçilmiş."
           Hemen seçim kanununa bakıyoruz.
           "Seçilebilmek için 25 yaşını doldurmak, askerlik yapmış olmak ve İLKOKULU BİTİRMİŞ olmak yeterli.
          Peki atanmış olmak için ne gerekli.
          Çaycı, odacı, kapıcı, gibi işler için EN AZ İlkokul mezunu olmak, sıradan memur olmak için en az lise bitmiş ve KPPS sınavından geçmiş olacaksın. Öğretmen, Hakim, Savcı. Subay,Mühendis, Doktor, Hesap uzmanı....... ve daha pek çok göreve atanabilmek için üniversite bitirecek en az bir dil bileceksin. Şef, Müdür, Daire başkanı, Genel müdür olmak için üniversite bitirmek yetmez yüksek lisans, doktora yapacaksın.
         Atanabilmek için yine de yine de bunlar yetmeyebilir. KPPS, KPDS, TUS, ve daha bilmediğimiz ne sınavları vereceksin.
         Peki de atanabilmek için neden bunlar gerekli?
         Gerekli çünkü devlet mekanizmasının tıkır tıkır, seçilmişlere rağmen yürüyebilmesi için atanacak kişilerin yeterliliğinin kanıtlanmış olması şart. Bu sınavlar aslında bunun için. Yoksa hakkedenlerin önünü kesmek için değil. Onun yöntemi başka. Onun yöntemi MÜLAKAT.
         Seçilebilme şartlarından ikincisi Askerliğini yapmış olmaktı değil mi? Kamu hizmetine atanmanın çoğu kez ilk şartıdır. Seçilememe şartları ile atanamama şartları neredeyse aynıdır.
Şimdi soralım bakalım seçilebilmek mi daha kolaymış atanabilmek mi.
         Elbette seçilmişler arasında en yüksek eğitimi yapmış kişiler var. Çok değerli, donanımlı insanlar var ama olmayanlar da var. Ya da en azından ilkokul mezunu olduğu halde seçilenler olduğu gibi olabilme imkanı da her zaman var. İyi de atanabilmek için böyle açık bir kapı var mı çaycılık kapıcılık odacılık dışında.
         Bir partinin genel başkanına "GENELMÜDÜR" diyerek aşağılamaya çalışmak en azından devletin nasıl ve kimler, hangi nitelikteki kimseler tarafından yönetildiğini bilmemek veya görmezden gelmek anlamına gelir.
         Eğer bu gün devlet hala varsa ve yıkılmamışsa bunu atanmış nitelikli kadroların varlığına borçlu olduğumuza inanıyorum.
         Bir seçilmişin çoğu kez hizmet süresi bir seçim dönemidir. Bu birçok defa seçim dönemleri ile uzayabilir. Bir atanmışın genellikle 25 yıldan aşağı olmadığı gibi 65 yaşına kadar sürebilir. yani 40 yıl. Süreklilik, bilgi birikimi, deneyim ve 40 yıl temiz kalmak bu ancak atanmışların becerebileceği bir durumdur.