14 Ağustos 2018 Salı

ALTIN KAMP ÖREN TATİLİ

       Konu tatil olunca talepler oldukça farklıdır. Kimi en lüksünü, kimi en havalısını, kimi görmediği yeri kimi de bulunduğu daimi ikametinden oldukça uzaklaşmayı tercih eder.
       Biz genellikle uzak ve nispeten görülmedik yerleri tercih edenlerdeniz. Tabii ki hesaplı olması da aradığımız özelliktir.

Birkaç ertelemeden sonra sonunda nihayet gidebilmeyi başardık.

  Bu kez bir tavsiyeyi internette iyice araştırıp gitmeye karar verdiğimiz yeri neredeyse burnumuzun dibi sayılacak BURHANİYE ÖRENDE bulduk. ALTIN KAMP. Önce biraz düş kırıklığı yaşadığımızı kabul etmeliyim. Oldukça mütevazı  şartlarla karşılaştık Sabırlı olun anlatacağım. 

   TV yok, İnternet yok, Buzdolabı yok ama tertemiz ve 1975 yılında yapılmış 22 odalı bir otel. 

   Buranın kuruluşu otelcilik üzerine değil kampçılık ve karavancılık üzerine kurulmuş. 20 metreyi aşkın boyları ile sahil çamları, akkavaklar, ve özenle  korunmuş bir çok ağaç türü burayı bir şemsiye gibi örterken kampçılar  çadırlarında ortalık sıcaktan kavrulurken serin bir gölgede keyif çatıyorlar .    Bu yıl ALTIN KAMP'ın tadı damağımızda kaldı. sanırım birkaç yıl burada olacağız.

       Şuna da açıklık getirmekte yarar var. Başta söylediğim TV yok Bunun eksikliğini hiç duymadık. İnternet yok hiç dert edinmedik ve kendi günümüzü ve kendi gündemimizi yaşadık. Telefonları bile fazlaca aramadık. Doğal yaşantımız böyle değil miydi zaten. Kafeteryada soğuk sıcak ne ararsanız vardı. Buzdolabının gereğini de duyduğumuzu söyleyemem.   Deniz  buz gibi. Kumsal harikulade ve tertemiz. Hakim kuzey rüzgarı burayı teğet geçiyor ve denizde dalga oluşmuyor. Binalar çok hoş bir şekilde bu dönümlerce orman parçasına öyle ustaca yerleştirilmiş ve o kadar güzel ki, insan kendisini  Güney Amerika çiftliklerinden birinde gibi hissediyor. Buranın standart hizmeti otel için kahvaltı ve akşam yemeği. Yemekleri Saim Usta yapıyor ve çok da iyi yapıyor. En büyük korkum olan mide yanmasının zerresi bile oluşmadı. "Ellerine sağlık Saim Usta ve malzemenin en iyisini temin eden İnci Hanım."

       İnci hanımın babası ve annesi bir ideal olarak burayı kurmuşlar. İdeallerine de sonuna kadar sahip çıkmışlar. Baba 6 yıl kadar önce vefat etmiş. Şimdi İnci Hanım o ideali aynen korumak için elinden geleni yapıyor ve konukları ile tek tek de ilgilenerek işine ne kadar sahip olduğunu hissettiriyor.
       Tabii tam bir profesyonel olarak hizmet eden ama sanki konuk olduğunuz evin kızları oğulları imiş gibi  davranan gençler, onları kendi çocuklarımız gibi sevdik.   

       Burada beni çok şaşırtan ve sevindiren CANKURTARAN ve koruma hizmeti veren URFALI  İSA oldu. Üniversite mezunu bir genç ve tıpkı benim gibi Urfa Lisesinden mezun.

     Tatil yaptığımız yerlerde o kadar dolaşırız ki bütçenin yarısının akaryakıta gittiğini ancak dönüşte fark ederiz.   Yine de her zamanki hobimizi de ihmal etmedik. Ayvalık, Cunda Adası, Dikili, Çandarlı, Bergama sokaklarını, müzeleri ve diğer ören yerlerini de tavaf etmeyi ihmal etmedik. İşin bu tarafı başka bir yazı konusu. Teşekkürler ALTIN KAMP. Teşekkürler İnci Hanım, Saim usta ve tüm çalışanlar. Tekrar görüşmek arzusu ve ümidiyle... 

       Belediyelere de birkaç sözüm olacak elbet. Oraya gelen turistlerden birer tüy yolmak marifetmiş gibi davranıyorlar. Ören Öğretmenler mahallesinde ŞOK mağazasından alışveriş yapıyoruz. Marketin önünde otopark var. Çıkar çıkmaz yakanıza park parası diye yapışıyorlar. Çay bahçesinin önü arabalara ayrılmış park alanı bir çay içip ardından tekrar park parası hem de yazılı olarak. Belediyecile hemen sizi sobeleyip elinize makbuzu tutuşturuveriyorlar. Bunlar beni rahatsız eden şeyler ama belediyecilik buraya kadar düşmüş ne yapabiliriz ki.




27 Haziran 2018 Çarşamba

MUHARREM İNCENİN KÖYÜ


     
  Köy kapalı bir toplumdur. İnsanlar her gün her saat birliktedir. Tarıma dayalı işler bütün yıla yayılmaz. Yayılsa bile bu günün birkaç saatiyle sınırlıdır. Özellikle tütün işçiliği yılın 13 aynın kapsasa bile günün erken saatlerinde başlar ve öğle olmadan sona erer. Kadınlar aralarında dedikodu yapar ve sonra da oturur birlikte iş yaparlar.
       Köyde hiçbir şey gizli kalmaz ve herkes herkesin bütün sırlarını bilir. Zaman zaman tam bir dayanışma zaman zaman da tam bir düşmanlık vardır. Doğu köylerinde bu çok sert batıda ise daha makuldür. Ama sonunda iyilikler hep çabuk unutulur, küçük kötülükler asla...
       Gidin bir köye sorun “Ahmet nasıl biridir?” adamlar hemen senin niyetini anlamaya çalışır ve sorular sorarlar önce. Sen aradığın Ahmet için bir avantajla gelmişsen inceden inceden başlarlar bunu engellemeye.
       “İyi adamdır ama… “ diye başlayıp çocukken nasıl kavga ettiklerinden onu nasıl dövdüğünden dem vurur ve onun önünü kesmek için elinden geleni yapar.
    50 yaşındaki adamın çocukluğunda yaptıklarını hiç unutmazlar ve onun değişebileceğini, gelişebileceğini, dönüşebileceğini hiç ama hiç kabul etmezler.
        
     40 yıl önceki bir hatayı bile asla unutmaz ve her an intikam için bir fırsat kollarlar. İntikam dediysek öyle öldürme falan değil tabii. Taş oynarken çifte okey atmak gibi mesela.
        Köylerde insanlar hem dayanışma hem de ayrışma için çok sebebe sahiptirler. Mazotun bitmiştir komşunun traktörünü istersin hiç tereddütsüz verir. Onun ihtiyacında sen yan çizersen bunu asla unutmaz.
        Komşular daima gizli gizli ama çok şiddetle kıskanılır. Biri okumaya devam eder de başarırsa bu müthiş bir kıskançlık nedenidir. Her fırsatta bu başarının önemsiz olduğu dile getirilerek küçümsenir. “O daha düne kadar donunu bağlayamazdı onun mesleğine ne yararı olabilir ki “ falan denir.
      Birisi telefon mu aldı en kısa zamanda daha iyisi alınmalı ve kahve masasının üzerine konup teşhir edilmelidir. Bu hemen diğerlerini de harekete geçirir ve en pahalı ve özellikli telefonlar işe yaramayacak olsa bile satın alınmalıdır. Köylerdeki bu yarış şehirlerden daha hızlıdır.
        Hele hele milletvekili veya cumhurbaşkanı adayı olacaksın. Beynin bütün kıvrımları taranır ve onu desteklemek veya kösteklemek için tüm hafızayı beşer ortaya dökülür. Sonunda köyünde en düşük oy oranı ile karşılaşırsın. Tabii köyün en zengini, en kabadayısı ve en zalimi değilsen bunlar olur. Aksi halde tek bir kişi bile köyünde sana karşı oy kullanamaz.
       Hikaye bu ya. Bir gün köylünün karşısına birisi gökten iner. Donup kalan köylünün şaşkınlığı geçtikten sonra adam konuşur. “Ben Hızır’ım dile benden ne dilersen. Ev dile, toprak dile, traktör dile derhal yerine getireceğim, ancak bir şartım var. Sen ne dilediysen komşuna ondan iki tane vereceğim.” Adam kara kara düşünür ve sonunda dileğini söyler. “BİR GÖZÜMÜ KÖR ET.” İşte Muharrem, köyünde bunun için en düşük oyu aldı. Sevgiyle kalın. Köylünüzden uzak kalmayın ama ona da güvenmeyin derim. Bu yazıyı 2018 yılının 27 Haziranında yazmışım. Muharrem'in son çıkışı bu yazımın biraz eksik kaldığını anlamama neden oldu. Onu da bir tek cümleyle tamamlayayım.
          Köylü yine de köylüsünü en iyi tanıyan ve en iyi değerlendirendir. Köylüsünün Muharreme oy vermeyişi onun güvenilmezliğinin bir sonucu olabilir mi.



5 Mayıs 2018 Cumartesi

EVRENSEL ?????


EVRENİN MİNİK BİR PARÇASI, TRİLYONLARCA GALAKSİDEN BİRİ


Çok sıklıkla kullanılan EVRENSEL kelimesi ne yazık ki yanlış kullanılıyor. Evrensel Hukuk, Evrensel İnsan Hakları, Evrensel, Evrensel, Evrensel.
Evrensel kelimesi tüm kâinatı ifade eden bir kelimedir ve dünyamız bu evrenin söz edilemeyecek kadar küçük, biz toz tanesi kadar bile hükmü olmayan bir parçasıdır.
Bizler ne kadar kibirliyiz ki değerlerimizi –ki çoğu sakattır- tüm evren için geçerli sayabiliyoruz. Pek fazla aldırmadığımız hukuku evrensel olarak ilan edebiliyoruz. Bir taraftan savaşıp milyonları katlederken diğer yandan “Evrensel İnsan Hakları”ndan bahsedebiliyoruz. Oysa bırakın evrenselliği bunların çoğu küresel bile değildir. Hatta daha ileri gidelim Ülke bazında bile, aynı değildir. ABD de idam “EVRENSEL İNSAN HAKLARINA; YAŞAM HAKLARINA” rağmen bazı eyaletlerde vardır bazılarında yoktur.
İnsanın yüklediği değerler kâğıt üzerinde var olsa da uygulamada genellikle geçerli değildir. Asla da bırakın Evrenselliği,  ne ülkesel, ve ne de global(küresel)dir.
Önceleri bilim adamları bazı fizik yasalarının tüm evren için geçerli olduğunu düşünürlerdi Newton fiziğine göre bu doğru kabul edilirken Einstein tarafından bu görüş yıkıldı.Nevton yasalarının tüm evren için geçerli olduğuna inanılmaya başlandı ama bu bile yaklaşıktı. Sonunda Kuantum fiziğinin keşfedilmesi hiçbir teorinin tüm evreni kapsayamayacağı şüphesini doğurdu. Gerçekten de kimse kesin olarak EVRENSEL bir yasadan bahsedemiyor. Ve ben süslü cümlelerle ifade edilen “EVRENSEL” bir konudan bahsedildiğini duyduğumda kıvranıp duruyorum. Neredeyse çelik çomak oynamak bile EVRENSEL bir oyun. Yani tüm kâinatı kapsayan bir oyun. Uzaydan birileri gelse de oynasak mı?

Yapılması gereken EVRENSEL kelimesini günlük yaşamımızdan çıkarmak olmalıdır. Böyle bir şey ne vardır ne de olacaktır.

29 Nisan 2018 Pazar

ARKADAŞIM FUAT ÇANDARLI.

BİR ÇARŞAMBA GEZİSİNDE BİR KÖY KAHVESİNDE KAHVECİYE ÇEKTİRDİĞİMİZ BİR FOTOĞRAF

         Sanırım 2014 yılıydı. İÇSES korosunda birlikte çoksesli müzik yaptığımız sevgili ÇAĞIN Kocaeli Üniversitesinde bir "Sinema Günleri" tertiplediklerini ve buraya "Davetli" olduğumu söyledi. Sevinerek kabul ettim. Öğrencilik yıllarımda "Kervan Sineması"ndaki SİNEMATEK Derneğinin sinema sanatına bakış açımızı derinden nasıl etkilediğini bildiğim için sevinerek kabul ettim.
Ancak bir sorun vardı. Saçları bembeyaz iyi giyimli kişi (O ben oluyorum) her defasında kapıda terörist muamelesi görüyor ve içeriye telefon edilmeden Üniversitenin güvenliği tarafından içeriye sokulmuyordu.
          Bu ilk seanstan son seansa kadar aylar süren Sinema Günlerinde önce Kozmos serisini ardından da önemli filmleri izleyip üzerine tartışmıştık.
         Bu sinema günlerinde fotoğraflarımızı çeken ve her pozdan sonra ekranına bakıp baş parmağını OK anlamında yukarıya kaldırmadan kimsenin yerinden kıpırdamadığını hayretle gördüğüm adam Fuat Çandarlı'ymış. Onun kurallarından biriymiş bu. Ekranı kontrol edip de çektiği kareye okey vermeden kimse yerinden kıpıldayamazmış. 60 yıllık fotoğrafçılık geçmişimde böyle bir otorıte sağlayamamıştım. Onu bırakın aklıma bile gelmemişti. Ben deklanşöre basar herkesden önce safları bozardım. Sonradan da şikayetler gelirdi. "Gözüm kapalı çıkmış, saçım dağınık, yanlış tarafımdan çekmişsin......"gibi bir yığın şikayetçi.
          Bir gün Fuat Çandarlı ile şehirde buluşup "Sinema Günleri"için yine o korumaların olduğu kapıya geldik. İçimden "Bu defa da kimlik sorarlar ve içeriye telefon ederlerse artık bu kapıdan içeriye girmeyeceğim" diye düşünürken kapıdaki güvenlikçi "OOO hoş geldiniz Fuat abi deyip de en sempatik pozuyla bizi içeri alınca içimden verdiğim söz de eriyip gitti. Neyse ki bu filmleri hazırlayan Kaya bey doktorasını yapmak üzere yurt dışına gittiği için bizim de o kapıdan geçişimizin sonu gelmişti.
       12 Eylülün İstanbul'unda herkesin didik didik arandığı günlerde mavi Wolksvagenimle ne zaman bir denetim noktasına gelsem şöyle bir bakıyor ve "Geçin" deyip yol veriyorlardı bu da bende "Ulan amma ayrıcalıklı adamım, adamlar beni büyük bir devlet adamı falan sanıyorlar" gibi acayip bir şişinmeme neden oluyordu. Arkadaşlarla bir gün askeri bir denetim noktasında çevrildik. Asker şöyle bir baktı "Geç" işareti verdi. Gurur işte, arkadaşlarıma ne kadar önemli bir kişi olduğumu ilk elden ispatlama dürtüsü ile askere "Neden bizi de herkes gibi aramıyorsun" dedim. Ben, adamın "Aman efendim siz varken ben bu arabayı arayabilirmiyim" filan demesini bekliyorum. Asker Anadolu insanının o keskin zekası ve dobralığı ile "Yürü be amca senden ne köy olur ne kasaba.." deyiverdi. Hala aklıma geldikçe gülerim.
        Üniversite kapısında bu olayın üzerinden 30 yıldan fazla zaman geçtiği halde bana "terörist, olay çıkaracak kadar dinamik, babayiğit(!) falan gözüyle bakmaları da gururumu okşamıyor değildi ama
Fuat Çandarlı'nın da bir fenomen olduğunu anlamış oluyordum.
       Fuat Çandarlı ile ortak noktalarımız, yavaş gelişen dostluğumuzla bir bir ortaya çıkıyordu. İkimiz de fotoğraf tutkunuyduk. Bu tutkumuz için temel ihtiyaçlarımızdan bile kısıntı yapıp makine ve ekipmana büyük (Tabii bizce) paralar harcayabiliyorduk. Seyahat, müzik, sinema ortak noktalarımızdan bazılarıydı ve en önemlisi de iflah olmaz birer FENERBAHÇELİ idik.
Yakından tanıdıkça Fuar Çandarlı'nın ne kadar sağlam bir karaktere sahip olduğunu ne kadar fedakar ve karşılıksız her türlü yardımı herkese yaptığına ilk elden defalarca şahit oldum.
        İnterneti parmaklarını uzantısıymışçasına iyi kullanmasını, bir uzman kadar bilgisayar dünyasının içinde oluşunu hatta bu konuda çözemeyeceği problemin olmadığına defalarca şahit oldum. Öldü diye yenisini almak üzere olduğum laptopumu yeniymiş gibi hayata döndürüşü hala bu satırları onunla yazmamdan belli.
        Sevgili Fuat Çandarlı neredeyse İzmit'teki tüm koroların üyesi ve adeta uluslararası basın temsilcisi. Onun fotoğraflarına ve yorumlarına Kanada'dan bile karşılık geliyor. Onu anlayamayanlar da var. Onun kıymetini bilenler çoğunlukta ama kıymetini anlayamayan ve bilemeyenler de var. İstismar etmek isteyenler de ama bunlar ona vız geliyor.
        Sevgili Fuat Çandarlı ile kurduğumuz ÇARŞAMBA GEZGİNLERİ facebook sayfası şu aralar koroların yoğun konserleri nedeniyle biraz aktivitesini dondurmuş olsa da biz en çok prestij kazandıran sayfa. Hiç olmadık yerde hiç karşılaşmadığım insanlar elimi sıkıp Merhaba Vural bey dediklerinde afallıyorum. Hemen ardından devamı geliyor. "Sizi ÇARŞAMBA GEZGİNLERİ ile tanıyor ve takip ediyoruz.  İşte Fuat Çandarlı ile yürüdüğümüz yol bu. Yaptığımız ÇARŞAMBA gezilerinin ardından gittiğimiz yerlere birçok insanın gittiğini gördük. Karasu, Longos Ormanı, Sakarya Ağzı, Bilecik, Kınık, Kandıra, Kefken İstanbul Süleymaniye, Sultanahmet ve daha niceleri Biliyorum şimdi gücenecek benim Galatasaray'lı kardeşim Mehmet Erdem. O, ÇARŞAMBA GEZGİNLERİ nin üçüncü üyesi. Ne yazık ki FB yenince o üzülüyor, GS yenince de biz.  Şampiyonluk belli olunca üç ihtimal var. Ya, 1-Biz sevineceğiz, 2- ya Mehmet Erdem, 3- ya da üçümüz birden üzüleceğiz.
         Sevgili takipçilerim. Fuat Çandarlı'yı tanıdıkça onun ne kadar vazgeçilemeyecek bir DOST olduğunu daha iyi anlıyorum. Bu yazıyı okuyan ve onu da tanıyan çok kişi "Şunu da yazmalıydın, şu da eksik kalmış hatta Fuat Çandarlı'yı daha tam olarak tanıyamamışsın " diyenler bile çıkabilir ama hepsine haklısınız onları yazmamışım"dan başka cevabım yok.