Her vesile ile söylerim ben şanslı biriyim. Yurdumu bir uçtan bir uca defalarca dolaşmak şans değil de nedir. Bir defa babamın mesleği ile Edirne'den Van'a konup göçtük. Bu yolculuk tam 30 yılımızı aldı. Sonrada kendi mesleğimle tam 29 yıl. Bu şans değil de nedir?
|
Yedigöller yolunda bir fotoğraf molası |
Güzeller güzeli yurdumda neyi seviyorsan onun bin bir çeşidini bulabilirsin. Yemeğe mi merakın var, her yörenin yemeği muhteşem ve değişiktir. Manzaraya mı merakın var, makineler eskitirsin yine de çekmekle bitmez. Arkeoloji öyle, insanlar öyle, bitkiler öyle. Daha nasıl anlatayım ki. Neyse ki bir süredir insanlarımız yurdumuzu merak eder oldu da bu mücevherleri paylaşır olduk.
|
Kapankaya Tepesi eski bir yangın gözetleme kulesinin yeni kullanımı. |
KYÖD (Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği) üyesi olduktan ve arkadaşlarım beni de yönetici olmaya layık gördükten sonra üstlendiğim görevlerden biri de gezme konusunda üyelerimize ve Kocaelili dostlara rehberlik etmeye karar vermek oldu. 1969 yılında ilk kez gördüğüm hatta Apollo 11 in Aya'a inişini radyodan izlediğim yerdi burası. Daha sonraları da gittim. Nasıl gitmem ki yurdumun görülmesi gereken mücevheri orası. Demek ki buradan başlamalıydık. Çağrıya hemen 40 dostumuz cevap verdi. Meğer hepsinin aklına takılan yermiş ve bu çağrıya adeta koşarak geldileri.
Yedigöller Bolu iline bağlı milli park. İrili ufaklı 7 adet göl. Bundan 10 - 12 bin yıl önce buzulların çekilmesiyle oluşmuş ve aynı akarsudan beslenen ve ortalama 750 metre rakımı olan küçük ve şirin göller.
|
Seyir terasından Büyük göl böyle bir ayak izi gibi görünüyor. |
Manzaralar en yukardan başlayarak en aşağıdaki Büyük göle kadar inanılmaz güzellikte. Her mevsim ayrı bir renk cümbüşü Kayın, Göknar, Sarıçam, Karaçam, Porsuk ve daha birçok tür. Yeşilden sarıya kadar rengarenk. İnsan fotoğraf çekmeye doyamıyor. Kapankaya seyir kulesiyle başlıyorsunuz. Buraya çıkmak biraz zahmetli ama buna fazlasıyla değiyor. Bu seyir yerinde gördüğünüz nesneye önce kimse anlam veremiyor. "İşte burası Yedigöllerin en büyüğü" dediğimde buraya ilk gelenler yüzüme "Dalga geçmeyin bizimle. Bu ufacık su birikintisini görmeye getirmediniz bizi" der gibi bakıyorlar yüzüme.
|
Seyir terasına çıkarken dinlenen KYÖD Gezginleri. |
Ve nihayet ilk gölün başındayız. herkesin nutku tutulmuş durumda. böyle bir güzelliği anlaşılıyor ki kimse beklemiyordu. Otobüsümüz durup da tabiatın içine dalınca arkadaşlarımızın tek derdi kalıyor. Fotoğra çekmek. Neyse ki herkes hazırlıklı. Saatler süren yolculuğun en ufak bir yorgunluğu hissedilmiyor bile. Sonbaharın sararttığı yaprakların bir kısmı poz verirken, yere düşenler de ayaklarımızın altında bir halı gibi serili.
Şelale ve 7 kurnalı dilek çeşmesi soluklanmak ve buz gibi suyu içip dilek tutmak için bizi bekliyor. Sular içiliyor, dilekler tutuluyor ve yokuş aşağı Büyük Göle doğru inişe geçiliyor. İşte burada sorduğum insanlar dileklernin ilkinin burayı tekrar görmek olduğunu söylüyorlar. İnanırım zira benim de dileğim oydu.
|
Dilek çeşmesinde dilek kuyruğu |
Sonra bir şey oluyor, yanımızdan biz yokmuşuz gibi geçen bir sincap bir ağaca tırmanıyor ve bir dala oturup yaprak kemirmeye başlıyor. Bütün cep telefonları ve fotoğraf makineleri ona çevriliyor. O hiç aldırmadan, kırk yıldır sahne sanatçısı gibi, dakikalarca poz veriyor ve sonra da inip aramızdan süzülüyor ve başka bir ağaca yöneliyor. İnsan saldırgan olmadığı zaman hayvanlar dostluk kolaylıkla kurulabiliyor. Doğaya zarar vermedikçe güzelliklerini bizlere sunuyor. Ve bir Yedigöller incisini güneşin son ışıklarıyla doyamadan terk ediyoruz.
|
Poz veren sincap |
|
Nazlı Göl |
|
Büyük Göl den yansımalar |
|
Yapraklardan bir halıda yürüme keyfi |
|
Fon masal diyarı gibi olunca selfieler heyecanlı oluyor |
|
Dönüş yolunda mola...
|