Özellikle kalabalıkların
toplandığı Cami, Sinegog gibi Ortadoğu anıtsal yapılarında kubbeli yapılar
kullanılmıştır. Bu günden bakıldığında bunun bir mimari simge olduğu
söylenebilir. kubbe= sinagog, kubbe= Kilise, Kubbe= cami, gibi düşünülebilir.
Oysa kubbeli yapılar 9. yüzyıl
dolaylarında bulunmuş muhteşem bir klima sisteminin gereğinden başka bir şey
değildir. Yalnız dini yapılar değil bazı saraylar da kubbeli yapılmıştır
Daha sonra Hıristiyan dünyasına
da bir model olarak girmiş ve dini yapıların ufak tefek farklılıkları olarak
tescillenmiştir.
Urfa ve Mardin evleri içten
kubbeli dıştan düzdür. İç kubbe ile dışarıdaki düz kısım arasında kalın bir
toprak tabakası ile izolasyon sağlanır. Damdaki düzlük ise geceleri kullanılan
bir ikincil mekân olarak işlevlendirilir.
Bu evlerin eyvanlarında güneye
bakan 50X50 kadar bir açık pencere, boşluk bulundurulur. Bu boşluğun hemen
üstündeki taş, yapıyı oluşturan yonu taşlarının aksine siyah bazalttan yapılır.
Bunun tam işlevi genellikle bilinmez. Bir âdet, bir uğur gibi yorumlanır. Oysa
gerçek başkadır. Bu taş güneyden vuran güneş ışığı ile süratle ısınır. Elle
dokunulduğunda yonu taşı ile bu bazalt taşın ne kadar farklı ısındığını anlamak
mümkündür.
Bu ısınma, temas eden havayı
süratle ısıtır ve yukarıya doğru hareket etmesini sağlar. Yükselen havanın
oluşturduğu alçak basıncın boşalttığı yere eyvanın içindeki daha serin hava
akmaya başlar. Böylece en sıcak günlerde bile eyvanlarda bir hava akımı
oluşarak insanların rahatlamasını sağlar.
Sıcak ülkelerde eski ustalar
basit tabiat kanunlarından azami şekilde yararlanmanın yollarını bulmuşlardır.
İşte küresel kubbelerin icat edilmesi de böyle bir ihtiyaçtan doğmuştur.
Kubbe güneşin doğuşundan batışına
kadar neredeyse her saat eşit miktarda güneş enerjisi alır. Düz bir yüzey,
güneşin doğuşunda ve batışında en az, tam tepede olduğu öğle saatlerinde ise en
fazla güneş ışığını alır. Yani gün içinde değişken bir dağılımdadır. Düz bir
damın altında sıcak bir ülkede yaşamak oldukça zordur.
Dini yapılarda (ki hemen tüm
dinler Ortadoğu’dan yayılmıştır) büyük kalabalıkları, çok sıcak günlerde tutmak nerede ise imkânsızdır. Bunun için bu mekânların
serinletilmesi gerekir. İşte eski ustalar burada güneşin enerjisinden en iyi
şekilde yararlanmayı keşfetmişlerdir. Bu nasıl olacaktır.
Güneşin doğuşu ile birlikte kubbe
hemen ısınmaya başlar. Kubbenin altındaki hava hızla ısınır. Çatının tam
tepesindeki veya alt kısımlarındaki açılıp kapanabilen bacalar veya
pencerelerden bu ısınıp genişleyen hava hızla atmosfere atılır. Bunun yerine
yapının kapılarından ve alt pencerelerinden içeriye giren hava bir akımı
yaratır ve bu da insanların serinlemesini sağlar.
En elverişli kubbe soğan kubbe de
denen tam küreye en yakın kubbedir. Kubbeli bir yapının serin kuzey ülkelerinde
bu işlevi görmesi sıcak ülkelere göre daha azdır.
Harran evleri incelendiğinde kubbeli yapıların nasıl bir işlevi olduğunu anlamak daha kolaylaşır.
Harran evleri konik yapıdadır ve
güneşin hareketi ile daima aynı miktarda güneş ışığı alır. Bu duvarlara temas
eden hava ısınarak yükselir. Koninin en dar olan tepesinde bir delik
bırakılmıştır. Bu delik geceleri, yağışlar sırasında ve kışın kapatılarak hava
akımının önüne geçilir.
Harran evleri o yüzden belki de
yaşam koşullarının doğal olarak en iyi şekilde elde edildiği evlerdendir.
Kare kesitli yapılar günün
değişik saatlerinde farklı yönlerden farklı şekilde güneş ışığına maruz
kalırlar, bu tip binalarda ısının kontrolü oldukça zor ve değişik önlemleri gerektirir.
Günümüzde modern yöntemlerle,
vantilatör, klima ve benzeri elektrikli cihazların bulunması ile kubbe ile
sağlanan doğal işlev yerini bu aletlere bırakmıştır. Ancak simgesel işlevi
dinler var oldukça var olmaya devam edecek ve kubbeli yapılar işlevsellikten
uzak birer mimari tarzı olarak yaşamaya devam edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder