Büyük fotoğraf ustası Ara Güler'i bir TV söyleşisinde izlemiştim. Aydın, Nazilli, Denizli dolaylarında 1960 lı yıllarda (yanılmıyorsam) dolaşırken köylüler ona bir takım harabelerden bahseder.
Ara Güler bu, o zamanlar genç ve dinamit gibi. Hemen kendisini oraya götürmelerini ister. Götürürler de. Gözlerine inanamaz ve hemen makinesini çalıştırmaya başlar. İstanbul'a dönünce hemen dostu Arkeolog Kenan Erim, i arar ve fotoğrafları gösterir.
Erim hoca böylece tüm hayatını vakfedeceği Afrodisyas'dan haberdar olur. Hemen çalışmaları başlatır ve kazılardan çıkarılan eserlerle Afrodisyas müzesini kurar ve şehrin önemli bir bölümünde de restorasyon çalışmalarını tamamlar. Bu onun 30 yılına mal olur.
Kayıtlara 1961 yılında ilk defa Afrodisyas'a keşif için gittiği yazılıdır. Ancak Ara Güler'den bahsedilmemektedir ama, Ara Güler'e ben inanıyorum.
Afrodisyas MÖ 3000 yıllarından beri varlığı bilinen birkaç defa ismi değişen bir antik kenttir. Her istialacı kral kendi adını vermiş olsa da yaşamını Afrodisyas olarak noktalamıştır. Noktalamıştır diyorum, zira bu kent İsadan önceki çağlarda önemliydi. Romalıların hıristiyan olmasından sonra önemini yitirmeye başladı ve heykel atelyeleri bir bir kapandı. Bağnaz hıristiyanlar birçok heykeli tahrip ettiler. (bu defa müzlümanlıktan önce tahrip gördükleri ve toprak altında kaldıkları için kendimizi suçlayamıyoruz.)
1961 yılında Kenan Erim hoca bile oraya büyük zorluklarla ulaşabildiğine göre işte bu gözden uzak oluşu diğer eserlerin kurtulmasında rol oynamış olmalıdır. Yoksa Anadolu'nun birçok köyünde kentinde o taşları evlerin yapımında kullanmaları işten bile değildi..
1963 yılında Ağlasun (Isparta) ilçesinde köprü inşaatında çalışırken dikkatimi ilk kez çekmişti kasabanın neredeyse yarısı Ağlasun antik kentinin taşları kullanılarak inşa edilmişti. hatta köprü inşaatı için bile oradan malzeme getirilecekti. Şiddetle karşı çıkmam ve köprüyü mahkeme kararı ile yıktırtacağımı açıkça söylemem sayesinde bundan vaz geçildi.