Türk ordusu bambaşka.
İki gündür içimiz kan ağlayarak Mısır
olaylarını izliyoruz. Ve düşünmeden edemiyoruz. Tunus, Mısır, Libya, Suriye ve
tekrar Mısır. Olayların nasıl tırmandığını görüyoruz. Ve düşünmeden edemiyoruz.
Neden bu halklar ağır bedeller ödüyor, kim için, ne için. İşte tarihin bize
söyledikleri
Tarihte hemen her devletin dayandığı
esas gücün orduları olduğunu biliyoruz.
Hükümdarlıktan siyasi rejimlere geçilince
bu defa rejimler ordularına dayanmaya başlamışlardır.
Hemen tüm rejimler kendine inanan ve
neredeyse körü körüne bağlı ordular sayesinde hayatlarını sürdürebilmişlerdir. Her
zaman da orduların yapısına göre komuta kademeleri rejimle bir şeyleri
paylaşmışlardır.
İngiliz ordusunda (halen mevcut en eski
ordulardan biri) subay olmak için asil olma şartı vardır. Asil çocuklarının
neredeyse tamamı (veya arzu edenlerin tamamı) asalet derecelerine göre bir
rütbeden başlayarak orduda görev alırlar.
Japon ordusu 2. Dünya savaşı ile
lağvedilene kadar buna benzer bir yapıdaydı. Bu imparatorluk düzeni sürdüğü
süre de böyle olacağı neredeyse kesin.
Amerika’da daha ziyade profesyonel ordu
sistemi olduğu için ordu işçi işveren ilişkisi ile var. Sivil otorite onları
her zaman denetleme imkânına sahip. Yoksa kovar gönderir.
Ordular korudukları rejim tehlikeye
düşünce tehlikeye düşerler.
Bunun yaşanan bir kuşak içindeki
örneklerini hemen verelim.
Küba ordusu devrimcilere direnerek
Batista rejiminin sürmesi için çok çalıştı. Ordunun komuta kademesini
dinlemeyip saf değiştiren erat Fidel Castro’nun kazanmasını sağlayınca rejimi
korumaya çalışan komutanların neredeyse tamamı kurşuna dizildi. Bu kurşuna dizilme
kararlarını veren bizzat Che Guavere idi. Bu dünya ordularının dikkatini çekti
ama önemini kavrayamadılar. Daha önce Sovyet devriminde asillerin kaçmak veya
ölmek arasında tercih yapmış olmalarında da kavrayamamışlardı.
İran devrimi en açık ve en taze örnekti.
Humeyni bir insan avı başlatmış ve yakalanan tüm komuta kademesi idam
edilmişti. Gazete arşivleri bunların haberleri ve fotoğrafları ile doludur.
Tabii geleneğinde bunların hep bulunduğu Çin deki Mao devrimini bunun dışında
tutmuyoruz.
Son İran örneği, ordulara dayanan
rejimler tehlikeye girince orduların da tehlikede olduğu refleksini uyandırmış
oldu.
Türkiye’de Yeniçeri katliamından sonra
büyük tasfiyeler olmamıştı. AKP rejimine kadar. Türk ordusu AKP rejimi ile ters
düşmenin bedelinin ödeneceğini elbette biliyordu. Bu bedeli ödemekten
çekinmediler ve rejime bağlı adalete asla güvenilmeyeceğini bile bile kendi
iradeleri ile yargı önüne çıktılar.
Mısır ordusunun yapısını bilmiyorum ama
Nasırla başlayıp Sedat ve Mübarekle devam eden Kral Faruk’u devirip yeni bir
rejim kurmuş olan bu ordu en az Türk
ordusu kadar, en fazla da Küba ve İran ordusu kadar kökten tasfiye olacağını
çok iyi biliyordu. Sanıyor musunuz ki bu durum salt bir Mursi’yi devirme
darbesidir. Hayır; bu Mısır ordusunun can derdidir. Üstelik en yeni örnek Türk
ordusuna ödetilen bedel karşılarındayken. Birkaç ay daha bekleselerdi hepsi
idam mangalarının önüne çıkarılacaklardı. Orduyu harekete geçiren neydi bir
arşivlere bakın. Mursi’nin çıkarmaya çalıştığı yasaları bir hatırlayın. Şimdi
birileri çıkıp darbe ve sandık edebiyatı yapıyor.
İşte Türk ordusu ile başka orduların
farkı burada. Türk ordusu halkının kanını dökmek yerine bilmem kaç bin yıl mahkûmiyeti
göze alarak kanlı bir darbeye yol açabilecek girişimde bulunmamıştır, böyle bir
niyeti olduğuna dair de inandırıcı bir kanıt yoktur. Türk halkı bunun
bilincinde. TRT nin şarkı ve türkü istek programlarını izleyin hemen hemen %80
istek Türk ordusuna armağan olarak istenmekte.