Süleymaniye Erciyes dağının kopyasıdır.
Mimar Sinan'ın Kayserinin Ağırnas köyünden devşirilmiş bir Osmanlı vatandaşı olduğunu bilmeyen
neredeyse yoktur.
Devşirmelerin
memleketlerini bir daha görme şanslarının olup olmadığını bilmiyorum.
Muhtemelen böyle bir yasak yoktu ama pratik olarak bu imkânsızdı. Zira
gördükleri eğitimin başlama yaşını ve şeklini göz önüne alırsak onların
evlerini ve ailelerini bir daha görme imkânı pratikte yoktu.
Erciyes dağının kuzeybatıdan görünüşü. |
Erciyes’in
konumuna bakacak olursak doğu yamacı nispeten daha dik batı yamacının ise
giderek tatlı bir meyille Kayseri’yi kucaklayacak biçimde kavislendiğini
görürüz. Sinan’ın Süleymaniye’si aynen bu topoğrafyaya uygun olarak, güneydoğuda
daha dik bir yamacın üzerinde dimdik yükselir. Kubbenin bulunduğu yer Erciyes’in
zirvesinin tam bulunduğu yere tekabül eder. Sonra son cemaat yeri ve
minarelerin kuzeybatıda yer aldığını ve Erciyes’in Kayseri’yi kucaklaması gibi
Unkapanı ve Zeyrek tarafına kucak açtığını görürüz. Kimbilir belki de
minarelerden biri Alidağı’nı sembolize ediyordur.
Edirne’deki
Selimiye böyle bir sembolizm anlayışı taşımaz. Zira Sinan hasret çektiği Erciyes’i
ebediyen İstanbul’a taşımış ve tekrar etme gereği duymamıştır. Selimiye’nin
dört minaresi de caminin birer köşesindedir. Oysa Süleymaniye’nin tüm minareleri
kuzeybatıya Kıblenin tersi istikametinde konumlandırılmıştır.
İşte size
Memleket hasretinin en güzel ifadesi. Koca Sinan padişahıyla bunu paylaştı mı,
yoksa hiç kimsenin anlamasını istemedi mi bilemiyorum ama Süleymaniye’yi ve Erciyes’i
birlikte düşününce bunun kesin olduğuna inanıyor insan. Böyle bir hasrete saygı
duyulmaz mı? Türbesini bu sembolik dağın eteğine yaptırması da bunun kanıtıdır.
Zira onun deyimiyle Süleymaniye kalfalık, Selimiye ustalık eseridir. Neden
ustalık eserinin yanına değil de kalfalık eserinin köşeciğine konmuştur
türbesi.