İstanbul'da çekilmiş eski filmleri hatırlarsınız. Bomboş yollar, tek tük otobüsler ve nostaljik tramvaylar, O filmi daha vizyona girdiği hafta seyretmişsinizdir; sonra da yüzlerce defa kanal kanal dolaşmıştır ve siz her rastladığınızda ökseye tutulmuş kuş gibi yeniden ve sonra da yeniden seyredersiniz. Oysa filmin renkleri solmuş, kareler çizik çizik olmuştur. Öteki kanalda maç veya son teknolojiyle çekilmiş bir Holywood yapımı olduğunu bilir ama yine de bırakamazsınız. Yaşadığınız veya sizden çok önce yaşanmış bir arka plan vardır ve siz ona isteseniz de istemeseniz de vurulmuşsunuzdur.
Radyoda istasyon ararken takılır kalırsınız bir eski zaman musikisine paralize olursunuz artık yaşamayan bir sanatçı, bir zamanlar ortalığı kasıp kavuran, ama sizin hiç duymadığınız bir şarkıyı söylemektedir. Nefesinizi tutarak dinlersiniz. Genleriniz sizi bunu izlemeye zorlamış ve atalarınızın zevklerini bilinçaltınızdan çekip çıkarmış ve siz kala kalmışsınızdır.
Eski zamanları istisnasız herkes hasretle anar. Dedem "Bizim zamanımızda" diye başlardı. Babam aynı şeyleri söyledi. Şimdi de ben aynı şeyleri söylüyorum. Merak etmesinler, benim torunların da kendi zamanları için bunu söyleyecek eminim.
Gelin şimdi bunu biraz daha geriye götürelim. Tarih sayfalarının derinliklerine, yüz yıl, birkaç yüzyıl, mümkün olsa da bin yıl desek. Ama yazılı kaynaklar ancak birkaç yüzyılı mümkün kılıyor.
Sevgili dostum ve Hocam Dr. Erdoğan Akkanat böyle hasretler çekmekten usananları düşünerek bir misyon üstlenir. "Neden tarihin derinliklerine inmiyor ve neden unutulmaya yüz tutmuş eserleri bulup çıkarmıyoruz." diye birkaç müzik tutkunu ile yola çıkar ve KBB Seka Tarihi Türk Müziği Topluluğunu kurar. Birkaç kişidirler. Şimdi ise kadrosunu tamamlamış seli gitmiş kumu kalmış bir topluluktur. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi yer temin ederek destek verir. İşler sadece eski eserleri gün yüzüne çıkarmakla kalmaz ney ve nazariyat dersleri de faaliyetlere eklenir. Cumartesi günleri her çalışmanın başında, hiç duyulmadık bir makamdan bir örnek ve konser programının çalışmaları büyük bir zevkle yapılmakta. Bu koroda üç profesör, üst düzey yöneticiler, avukatlar, mühendisler, ev hanımları ve her meslekten insanlar var. Erdoğan hocanın hiç şakası yoktur. Parmağını birine uzatır ve "Bir şarkı söyleyiniz" deyiverir, ve o kişiler her defasında bir profesyonel gibi kalkar ve şarkısını söyler. Tarihin derinliklerinden günümüze kadar her eser burada hayat buluyor.Bu çalışmalara izleyici olarak herkes katılabilir. Bu yazıyı okuyorsanız davetlimiz olduğunuzu bilin lütfen.
Müziğin kökleri çok derinlerdedir. Ne yazık ki belli başlı kurumlar bile geçmişe arkasını dönmüş 128 olduğu bilinen makamlar en fazla 10 a indirgenmiş sadece TRT repertuvarındaki 20.000 civarındaki şarkı ve saz eserinin de topu topu 200 kadarı ile oyalanıp duruyoruz. Muazzam bir hazinenin üzerinde oturduğunun farkında olmayan fukaralara dönmüşüz Tarihi kazmanın ve hazineyi gün yüzüne çıkarmanın zamanıdır. Ve her hafta birkaç mücevher önümüzde......
Sevgili Vural abim, emeğine, yüreğine, eline sağlık.
YanıtlaSilVural amca çok güzel ifade etmişsiniz, duygu ve düşüncelerimizin tercümanı olmuşsunuz... Fikrinize, gönlünüze sağlık...
YanıtlaSilBu değerli topluluğa katılmış olmanın gururunu yaşıyorum, ne mutlu bana diyorum...