14 Ağustos 2018 Salı
ALTIN KAMP ÖREN TATİLİ
İnci hanımın babası ve annesi bir ideal olarak burayı kurmuşlar. İdeallerine de sonuna kadar sahip çıkmışlar. Baba 6 yıl kadar önce vefat etmiş. Şimdi İnci Hanım o ideali aynen korumak için elinden geleni yapıyor ve konukları ile tek tek de ilgilenerek işine ne kadar sahip olduğunu hissettiriyor.
27 Haziran 2018 Çarşamba
MUHARREM İNCENİN KÖYÜ
Köy kapalı bir toplumdur. İnsanlar her gün her saat
birliktedir. Tarıma dayalı işler bütün yıla yayılmaz. Yayılsa bile bu günün
birkaç saatiyle sınırlıdır. Özellikle tütün işçiliği yılın 13 aynın kapsasa
bile günün erken saatlerinde başlar ve öğle olmadan sona erer. Kadınlar
aralarında dedikodu yapar ve sonra da oturur birlikte iş yaparlar.
Köyde hiçbir şey gizli kalmaz ve herkes herkesin bütün
sırlarını bilir. Zaman zaman tam bir dayanışma zaman zaman da tam bir düşmanlık
vardır. Doğu köylerinde bu çok sert batıda ise daha makuldür. Ama sonunda
iyilikler hep çabuk unutulur, küçük kötülükler asla...
Gidin bir köye sorun “Ahmet nasıl biridir?” adamlar hemen
senin niyetini anlamaya çalışır ve sorular sorarlar önce. Sen aradığın Ahmet
için bir avantajla gelmişsen inceden inceden başlarlar bunu engellemeye.
“İyi adamdır ama… “ diye başlayıp çocukken nasıl kavga
ettiklerinden onu nasıl dövdüğünden dem vurur ve onun önünü kesmek için elinden
geleni yapar.
50 yaşındaki adamın çocukluğunda yaptıklarını hiç unutmazlar
ve onun değişebileceğini, gelişebileceğini, dönüşebileceğini hiç ama hiç kabul
etmezler.
40 yıl önceki bir hatayı bile asla unutmaz ve her an intikam
için bir fırsat kollarlar. İntikam dediysek öyle öldürme falan değil tabii. Taş
oynarken çifte okey atmak gibi mesela.
Köylerde insanlar hem dayanışma hem de ayrışma için çok
sebebe sahiptirler. Mazotun bitmiştir komşunun traktörünü istersin hiç
tereddütsüz verir. Onun ihtiyacında sen yan çizersen bunu asla unutmaz.
Komşular daima gizli gizli ama çok şiddetle kıskanılır. Biri
okumaya devam eder de başarırsa bu müthiş bir kıskançlık nedenidir. Her
fırsatta bu başarının önemsiz olduğu dile getirilerek küçümsenir. “O daha düne
kadar donunu bağlayamazdı onun mesleğine ne yararı olabilir ki “ falan denir.
Birisi telefon mu aldı en kısa zamanda daha iyisi alınmalı
ve kahve masasının üzerine konup teşhir edilmelidir. Bu hemen diğerlerini de
harekete geçirir ve en pahalı ve özellikli telefonlar işe yaramayacak olsa bile
satın alınmalıdır. Köylerdeki bu yarış şehirlerden daha hızlıdır.
Hele hele milletvekili veya cumhurbaşkanı adayı olacaksın.
Beynin bütün kıvrımları taranır ve onu desteklemek veya kösteklemek için tüm
hafızayı beşer ortaya dökülür. Sonunda köyünde en düşük oy oranı ile
karşılaşırsın. Tabii köyün en zengini, en kabadayısı ve en zalimi değilsen
bunlar olur. Aksi halde tek bir kişi bile köyünde sana karşı oy kullanamaz.
Hikaye bu ya. Bir gün köylünün karşısına birisi gökten iner. Donup kalan
köylünün şaşkınlığı geçtikten sonra adam konuşur. “Ben Hızır’ım dile benden ne
dilersen. Ev dile, toprak dile, traktör dile derhal yerine getireceğim, ancak
bir şartım var. Sen ne dilediysen komşuna ondan iki tane vereceğim.” Adam kara
kara düşünür ve sonunda dileğini söyler. “BİR GÖZÜMÜ KÖR ET.” İşte Muharrem, köyünde bunun için en düşük oyu aldı. Sevgiyle kalın. Köylünüzden uzak kalmayın
ama ona da güvenmeyin derim. Bu yazıyı 2018 yılının 27 Haziranında yazmışım. Muharrem'in son çıkışı bu yazımın biraz eksik kaldığını anlamama neden oldu. Onu da bir tek cümleyle tamamlayayım.
Köylü yine de köylüsünü en iyi tanıyan ve en iyi değerlendirendir. Köylüsünün Muharreme oy vermeyişi onun güvenilmezliğinin bir sonucu olabilir mi.
5 Mayıs 2018 Cumartesi
EVRENSEL ?????
EVRENİN MİNİK BİR PARÇASI, TRİLYONLARCA GALAKSİDEN BİRİ |
Çok sıklıkla kullanılan EVRENSEL
kelimesi ne yazık ki yanlış kullanılıyor. Evrensel Hukuk, Evrensel İnsan
Hakları, Evrensel, Evrensel, Evrensel.
Evrensel kelimesi tüm kâinatı ifade eden bir kelimedir ve
dünyamız bu evrenin söz edilemeyecek kadar küçük, biz toz tanesi kadar bile hükmü
olmayan bir parçasıdır.
Bizler ne kadar kibirliyiz ki
değerlerimizi –ki çoğu sakattır- tüm evren için geçerli sayabiliyoruz. Pek
fazla aldırmadığımız hukuku evrensel olarak ilan edebiliyoruz. Bir taraftan
savaşıp milyonları katlederken diğer yandan “Evrensel İnsan Hakları”ndan
bahsedebiliyoruz. Oysa bırakın evrenselliği bunların çoğu küresel bile
değildir. Hatta daha ileri gidelim Ülke bazında bile, aynı değildir. ABD de idam
“EVRENSEL İNSAN HAKLARINA; YAŞAM HAKLARINA” rağmen bazı eyaletlerde vardır
bazılarında yoktur.
İnsanın yüklediği değerler kâğıt
üzerinde var olsa da uygulamada genellikle geçerli değildir. Asla da bırakın
Evrenselliği, ne ülkesel, ve ne de
global(küresel)dir.
Önceleri bilim adamları bazı
fizik yasalarının tüm evren için geçerli olduğunu düşünürlerdi Newton fiziğine
göre bu doğru kabul edilirken Einstein tarafından bu görüş yıkıldı.Nevton yasalarının tüm evren için geçerli olduğuna inanılmaya başlandı ama bu bile
yaklaşıktı. Sonunda Kuantum fiziğinin keşfedilmesi hiçbir teorinin tüm evreni
kapsayamayacağı şüphesini doğurdu. Gerçekten de kimse kesin olarak EVRENSEL bir
yasadan bahsedemiyor. Ve ben süslü cümlelerle ifade edilen “EVRENSEL” bir
konudan bahsedildiğini duyduğumda kıvranıp duruyorum. Neredeyse çelik çomak
oynamak bile EVRENSEL bir oyun. Yani tüm kâinatı kapsayan bir oyun. Uzaydan
birileri gelse de oynasak mı?
Yapılması gereken EVRENSEL
kelimesini günlük yaşamımızdan çıkarmak olmalıdır. Böyle bir şey ne vardır ne
de olacaktır.
29 Nisan 2018 Pazar
ARKADAŞIM FUAT ÇANDARLI.
BİR ÇARŞAMBA GEZİSİNDE BİR KÖY KAHVESİNDE KAHVECİYE ÇEKTİRDİĞİMİZ BİR FOTOĞRAF |
Sanırım 2014 yılıydı. İÇSES korosunda birlikte çoksesli müzik yaptığımız sevgili ÇAĞIN Kocaeli Üniversitesinde bir "Sinema Günleri" tertiplediklerini ve buraya "Davetli" olduğumu söyledi. Sevinerek kabul ettim. Öğrencilik yıllarımda "Kervan Sineması"ndaki SİNEMATEK Derneğinin sinema sanatına bakış açımızı derinden nasıl etkilediğini bildiğim için sevinerek kabul ettim.
Ancak bir sorun vardı. Saçları bembeyaz iyi giyimli kişi (O ben oluyorum) her defasında kapıda terörist muamelesi görüyor ve içeriye telefon edilmeden Üniversitenin güvenliği tarafından içeriye sokulmuyordu.
Bu ilk seanstan son seansa kadar aylar süren Sinema Günlerinde önce Kozmos serisini ardından da önemli filmleri izleyip üzerine tartışmıştık.
Bu sinema günlerinde fotoğraflarımızı çeken ve her pozdan sonra ekranına bakıp baş parmağını OK anlamında yukarıya kaldırmadan kimsenin yerinden kıpırdamadığını hayretle gördüğüm adam Fuat Çandarlı'ymış. Onun kurallarından biriymiş bu. Ekranı kontrol edip de çektiği kareye okey vermeden kimse yerinden kıpıldayamazmış. 60 yıllık fotoğrafçılık geçmişimde böyle bir otorıte sağlayamamıştım. Onu bırakın aklıma bile gelmemişti. Ben deklanşöre basar herkesden önce safları bozardım. Sonradan da şikayetler gelirdi. "Gözüm kapalı çıkmış, saçım dağınık, yanlış tarafımdan çekmişsin......"gibi bir yığın şikayetçi.
Bir gün Fuat Çandarlı ile şehirde buluşup "Sinema Günleri"için yine o korumaların olduğu kapıya geldik. İçimden "Bu defa da kimlik sorarlar ve içeriye telefon ederlerse artık bu kapıdan içeriye girmeyeceğim" diye düşünürken kapıdaki güvenlikçi "OOO hoş geldiniz Fuat abi deyip de en sempatik pozuyla bizi içeri alınca içimden verdiğim söz de eriyip gitti. Neyse ki bu filmleri hazırlayan Kaya bey doktorasını yapmak üzere yurt dışına gittiği için bizim de o kapıdan geçişimizin sonu gelmişti.
12 Eylülün İstanbul'unda herkesin didik didik arandığı günlerde mavi Wolksvagenimle ne zaman bir denetim noktasına gelsem şöyle bir bakıyor ve "Geçin" deyip yol veriyorlardı bu da bende "Ulan amma ayrıcalıklı adamım, adamlar beni büyük bir devlet adamı falan sanıyorlar" gibi acayip bir şişinmeme neden oluyordu. Arkadaşlarla bir gün askeri bir denetim noktasında çevrildik. Asker şöyle bir baktı "Geç" işareti verdi. Gurur işte, arkadaşlarıma ne kadar önemli bir kişi olduğumu ilk elden ispatlama dürtüsü ile askere "Neden bizi de herkes gibi aramıyorsun" dedim. Ben, adamın "Aman efendim siz varken ben bu arabayı arayabilirmiyim" filan demesini bekliyorum. Asker Anadolu insanının o keskin zekası ve dobralığı ile "Yürü be amca senden ne köy olur ne kasaba.." deyiverdi. Hala aklıma geldikçe gülerim.
Üniversite kapısında bu olayın üzerinden 30 yıldan fazla zaman geçtiği halde bana "terörist, olay çıkaracak kadar dinamik, babayiğit(!) falan gözüyle bakmaları da gururumu okşamıyor değildi ama
Fuat Çandarlı'nın da bir fenomen olduğunu anlamış oluyordum.
Fuat Çandarlı ile ortak noktalarımız, yavaş gelişen dostluğumuzla bir bir ortaya çıkıyordu. İkimiz de fotoğraf tutkunuyduk. Bu tutkumuz için temel ihtiyaçlarımızdan bile kısıntı yapıp makine ve ekipmana büyük (Tabii bizce) paralar harcayabiliyorduk. Seyahat, müzik, sinema ortak noktalarımızdan bazılarıydı ve en önemlisi de iflah olmaz birer FENERBAHÇELİ idik.
Yakından tanıdıkça Fuar Çandarlı'nın ne kadar sağlam bir karaktere sahip olduğunu ne kadar fedakar ve karşılıksız her türlü yardımı herkese yaptığına ilk elden defalarca şahit oldum.
İnterneti parmaklarını uzantısıymışçasına iyi kullanmasını, bir uzman kadar bilgisayar dünyasının içinde oluşunu hatta bu konuda çözemeyeceği problemin olmadığına defalarca şahit oldum. Öldü diye yenisini almak üzere olduğum laptopumu yeniymiş gibi hayata döndürüşü hala bu satırları onunla yazmamdan belli.
Sevgili Fuat Çandarlı neredeyse İzmit'teki tüm koroların üyesi ve adeta uluslararası basın temsilcisi. Onun fotoğraflarına ve yorumlarına Kanada'dan bile karşılık geliyor. Onu anlayamayanlar da var. Onun kıymetini bilenler çoğunlukta ama kıymetini anlayamayan ve bilemeyenler de var. İstismar etmek isteyenler de ama bunlar ona vız geliyor.
Sevgili Fuat Çandarlı ile kurduğumuz ÇARŞAMBA GEZGİNLERİ facebook sayfası şu aralar koroların yoğun konserleri nedeniyle biraz aktivitesini dondurmuş olsa da biz en çok prestij kazandıran sayfa. Hiç olmadık yerde hiç karşılaşmadığım insanlar elimi sıkıp Merhaba Vural bey dediklerinde afallıyorum. Hemen ardından devamı geliyor. "Sizi ÇARŞAMBA GEZGİNLERİ ile tanıyor ve takip ediyoruz. İşte Fuat Çandarlı ile yürüdüğümüz yol bu. Yaptığımız ÇARŞAMBA gezilerinin ardından gittiğimiz yerlere birçok insanın gittiğini gördük. Karasu, Longos Ormanı, Sakarya Ağzı, Bilecik, Kınık, Kandıra, Kefken İstanbul Süleymaniye, Sultanahmet ve daha niceleri Biliyorum şimdi gücenecek benim Galatasaray'lı kardeşim Mehmet Erdem. O, ÇARŞAMBA GEZGİNLERİ nin üçüncü üyesi. Ne yazık ki FB yenince o üzülüyor, GS yenince de biz. Şampiyonluk belli olunca üç ihtimal var. Ya, 1-Biz sevineceğiz, 2- ya Mehmet Erdem, 3- ya da üçümüz birden üzüleceğiz.
Sevgili takipçilerim. Fuat Çandarlı'yı tanıdıkça onun ne kadar vazgeçilemeyecek bir DOST olduğunu daha iyi anlıyorum. Bu yazıyı okuyan ve onu da tanıyan çok kişi "Şunu da yazmalıydın, şu da eksik kalmış hatta Fuat Çandarlı'yı daha tam olarak tanıyamamışsın " diyenler bile çıkabilir ama hepsine haklısınız onları yazmamışım"dan başka cevabım yok.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)