BİR ÇARŞAMBA GEZİSİNDE BİR KÖY KAHVESİNDE KAHVECİYE ÇEKTİRDİĞİMİZ BİR FOTOĞRAF |
Sanırım 2014 yılıydı. İÇSES korosunda birlikte çoksesli müzik yaptığımız sevgili ÇAĞIN Kocaeli Üniversitesinde bir "Sinema Günleri" tertiplediklerini ve buraya "Davetli" olduğumu söyledi. Sevinerek kabul ettim. Öğrencilik yıllarımda "Kervan Sineması"ndaki SİNEMATEK Derneğinin sinema sanatına bakış açımızı derinden nasıl etkilediğini bildiğim için sevinerek kabul ettim.
Ancak bir sorun vardı. Saçları bembeyaz iyi giyimli kişi (O ben oluyorum) her defasında kapıda terörist muamelesi görüyor ve içeriye telefon edilmeden Üniversitenin güvenliği tarafından içeriye sokulmuyordu.
Bu ilk seanstan son seansa kadar aylar süren Sinema Günlerinde önce Kozmos serisini ardından da önemli filmleri izleyip üzerine tartışmıştık.
Bu sinema günlerinde fotoğraflarımızı çeken ve her pozdan sonra ekranına bakıp baş parmağını OK anlamında yukarıya kaldırmadan kimsenin yerinden kıpırdamadığını hayretle gördüğüm adam Fuat Çandarlı'ymış. Onun kurallarından biriymiş bu. Ekranı kontrol edip de çektiği kareye okey vermeden kimse yerinden kıpıldayamazmış. 60 yıllık fotoğrafçılık geçmişimde böyle bir otorıte sağlayamamıştım. Onu bırakın aklıma bile gelmemişti. Ben deklanşöre basar herkesden önce safları bozardım. Sonradan da şikayetler gelirdi. "Gözüm kapalı çıkmış, saçım dağınık, yanlış tarafımdan çekmişsin......"gibi bir yığın şikayetçi.
Bir gün Fuat Çandarlı ile şehirde buluşup "Sinema Günleri"için yine o korumaların olduğu kapıya geldik. İçimden "Bu defa da kimlik sorarlar ve içeriye telefon ederlerse artık bu kapıdan içeriye girmeyeceğim" diye düşünürken kapıdaki güvenlikçi "OOO hoş geldiniz Fuat abi deyip de en sempatik pozuyla bizi içeri alınca içimden verdiğim söz de eriyip gitti. Neyse ki bu filmleri hazırlayan Kaya bey doktorasını yapmak üzere yurt dışına gittiği için bizim de o kapıdan geçişimizin sonu gelmişti.
12 Eylülün İstanbul'unda herkesin didik didik arandığı günlerde mavi Wolksvagenimle ne zaman bir denetim noktasına gelsem şöyle bir bakıyor ve "Geçin" deyip yol veriyorlardı bu da bende "Ulan amma ayrıcalıklı adamım, adamlar beni büyük bir devlet adamı falan sanıyorlar" gibi acayip bir şişinmeme neden oluyordu. Arkadaşlarla bir gün askeri bir denetim noktasında çevrildik. Asker şöyle bir baktı "Geç" işareti verdi. Gurur işte, arkadaşlarıma ne kadar önemli bir kişi olduğumu ilk elden ispatlama dürtüsü ile askere "Neden bizi de herkes gibi aramıyorsun" dedim. Ben, adamın "Aman efendim siz varken ben bu arabayı arayabilirmiyim" filan demesini bekliyorum. Asker Anadolu insanının o keskin zekası ve dobralığı ile "Yürü be amca senden ne köy olur ne kasaba.." deyiverdi. Hala aklıma geldikçe gülerim.
Üniversite kapısında bu olayın üzerinden 30 yıldan fazla zaman geçtiği halde bana "terörist, olay çıkaracak kadar dinamik, babayiğit(!) falan gözüyle bakmaları da gururumu okşamıyor değildi ama
Fuat Çandarlı'nın da bir fenomen olduğunu anlamış oluyordum.
Fuat Çandarlı ile ortak noktalarımız, yavaş gelişen dostluğumuzla bir bir ortaya çıkıyordu. İkimiz de fotoğraf tutkunuyduk. Bu tutkumuz için temel ihtiyaçlarımızdan bile kısıntı yapıp makine ve ekipmana büyük (Tabii bizce) paralar harcayabiliyorduk. Seyahat, müzik, sinema ortak noktalarımızdan bazılarıydı ve en önemlisi de iflah olmaz birer FENERBAHÇELİ idik.
Yakından tanıdıkça Fuar Çandarlı'nın ne kadar sağlam bir karaktere sahip olduğunu ne kadar fedakar ve karşılıksız her türlü yardımı herkese yaptığına ilk elden defalarca şahit oldum.
İnterneti parmaklarını uzantısıymışçasına iyi kullanmasını, bir uzman kadar bilgisayar dünyasının içinde oluşunu hatta bu konuda çözemeyeceği problemin olmadığına defalarca şahit oldum. Öldü diye yenisini almak üzere olduğum laptopumu yeniymiş gibi hayata döndürüşü hala bu satırları onunla yazmamdan belli.
Sevgili Fuat Çandarlı neredeyse İzmit'teki tüm koroların üyesi ve adeta uluslararası basın temsilcisi. Onun fotoğraflarına ve yorumlarına Kanada'dan bile karşılık geliyor. Onu anlayamayanlar da var. Onun kıymetini bilenler çoğunlukta ama kıymetini anlayamayan ve bilemeyenler de var. İstismar etmek isteyenler de ama bunlar ona vız geliyor.
Sevgili Fuat Çandarlı ile kurduğumuz ÇARŞAMBA GEZGİNLERİ facebook sayfası şu aralar koroların yoğun konserleri nedeniyle biraz aktivitesini dondurmuş olsa da biz en çok prestij kazandıran sayfa. Hiç olmadık yerde hiç karşılaşmadığım insanlar elimi sıkıp Merhaba Vural bey dediklerinde afallıyorum. Hemen ardından devamı geliyor. "Sizi ÇARŞAMBA GEZGİNLERİ ile tanıyor ve takip ediyoruz. İşte Fuat Çandarlı ile yürüdüğümüz yol bu. Yaptığımız ÇARŞAMBA gezilerinin ardından gittiğimiz yerlere birçok insanın gittiğini gördük. Karasu, Longos Ormanı, Sakarya Ağzı, Bilecik, Kınık, Kandıra, Kefken İstanbul Süleymaniye, Sultanahmet ve daha niceleri Biliyorum şimdi gücenecek benim Galatasaray'lı kardeşim Mehmet Erdem. O, ÇARŞAMBA GEZGİNLERİ nin üçüncü üyesi. Ne yazık ki FB yenince o üzülüyor, GS yenince de biz. Şampiyonluk belli olunca üç ihtimal var. Ya, 1-Biz sevineceğiz, 2- ya Mehmet Erdem, 3- ya da üçümüz birden üzüleceğiz.
Sevgili takipçilerim. Fuat Çandarlı'yı tanıdıkça onun ne kadar vazgeçilemeyecek bir DOST olduğunu daha iyi anlıyorum. Bu yazıyı okuyan ve onu da tanıyan çok kişi "Şunu da yazmalıydın, şu da eksik kalmış hatta Fuat Çandarlı'yı daha tam olarak tanıyamamışsın " diyenler bile çıkabilir ama hepsine haklısınız onları yazmamışım"dan başka cevabım yok.
Sevgili Vural abim, iyi ki sevgili Çağın KARABIÇAK kardeşimiz, Üniversite'de SİNEMA ETKİNLİKLERİNİ düzenlemiş de seni tanıma fırsatı bulmuşum. Güzen yazın için çok ama çok teşekkür ederim. Okurken gözlerimden yaşlar boşandı. İyi ki seni tanımışım. Çoğu akrabamdan bile daha yakınsın Hocamsın, abimsin, olmazsa olmazlarımdansın. SENİ ÇOOOKK AMA ÇOKKKKKK SEVİYORUM... SAĞOL, VAROL DİLEKLERİMLE ELLERİNDEN PUS EDERİM....SEVGİLERİMLE
YanıtlaSil