Mısır uygarlığı ne benim ne de bu işle profesyonel olarak çalışanların tam olarak kavrayabileceği bir uygarlık değül. Detaylara girilirse tıpkı o uygarlığın labirentleri gibi içinden çıkılmaz durumlar ortaya çıkar. Yine de bu uygarlık insanları o denli içine çekmiştir ki insanda onun bir parçası olma isteğini bile doğurabiliyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard dEstaing bir demecinde II Ramses'in reenkarnasyonu olduğunu iddia etmişti. Bunu ben gazetelerde okumuştum. Arşivlerde vardır mutlaka.
Hadi o, büyük adam, büyük bir adamın reenkarnasyonu olduğunu hoş karşılayabiliriz. Sonuçta ikisi de devlet başkanı ama yine de uymuyor. Be Valery, be adam, II Ramses Seti nin oğlu olduğu için firavun oldu (iyi ki de oldu) peki sen kimin oğlu olduğun için seçildin bunu düşünsene. Babanı kimse tanımıyor ki. (Bu ülkede bu hem önemli değildir hem de DNA testi yapılmadan kolay kolay tespit edilemez derler. Günahı söyleyenlerin boynuna) Neyse canım bize ne bundan. Hadi bunu kabul ettik diyelim. Bir zamanlar modaydı belki hala da modadır. İnsanlar hipnozla geçmişe gönderiliyordu. Ben de böyle birçok seansa katıldım.
Bu Mısır uygarlığına hayranlık duyan aynı kuşaktan yüzlerce II. Ramses bir o kadar da Kleopatra çıkmıştır. Bu arada ismi çok bilinen birkaç ünlünün de yaşdaş reenkarnasyonları vardı ama
II. Ramsesler açık ara öndeydi. Demek ki bunlar tüp bebek yönyemiyle falan gizlice reenkarne oluyor ama başka başka rahimlere düşürülüyorlardı. Olamaz mi yani. O gün de teknoloji ileriydi bu gün de.
Bunlar olur mu olmaz mı, oldu mu veya olmadı mı bilemem ama ana tema bence Mısır'ın çekiciliği, gizemidir.
Çok ünlü (Ama ben adını hatırlayamıyorum geçende okuduğum bir kitapta vardı ama henüz bulamadım) bir arkeolog, "Mısır uygarlığı asla olgunlaşmamıştır. Olgun doğmuştur." demiş. Yani şunu demek istemiş "bir uygarlık doğar, gelişir ve olgunlaşır. Mısır ilk iki süreci yaşamadan doğrudan olgun olarak ortaya çıkmıştır"
Tam da benim daha önce Sumerler için yazdığım noktaya geliyor. Uygarlığı Sumerler icat etti. olgunlaştıracak kadar ancak yaşayıp kerpiçlerini geride bırakarak yok olup gittiler. Yine bence bu olgun uygarlığı alan Mısırlılar 1. Hanedandan başlayarak Roma istilasına kadar tarihin yarattığı en uygar toplum oldular.
Sanmayın ki geride bıraktıkları kalıntıların, mesela Tutankamon'un hazinelerinin doğurduğu izlenimi uygarlık sayıyorum. Hayır hayır bunlar değil.
Mısırda insan hakları bu gün bile ulaşılamayan bir düzeydeydi. Hukuk asla vazgeçilmeyen bir değerdi. Firavun hem devlet başkanı hem de ruhani liderdi. Ama onun tüm yetkilerini bile hukuk adına denetleyen bir yargıç vardı. Firavunun emri bile olsa yargıçtan geçerli somut bir gerekçe gösterilmeden hiç bir Mısır vatandaşının kılına bile dokunulamazdı. Polis şefleri bile yargıcın yazılı izni olmadan bir eve giremez, bir insanı sorgulayamazdı. Bunu yapan da bu emri veren de derhal tutuklanır ve cezalandırılırdı. Tabii cezalar belki biraz fazlaca ağırdı ama sonuçta ancak yargıç bu cezaları verebilirdi.
Mısır kuruluşunu tamamlayıp, Nübye ve aşağı Mısır tek devlet olana kadar bir dizi savaş yaptı. Ancak bundan sonra asla yayılmacı bir politika izlemedi. Güçlü ordusu hep oldu (aksi halde bu kadar 3000 yılı aşkın süre yaşayamazdı) ancak orduyu misakı milli sınırlarını korumak ve iç isyan olduğunda bastırmak için kullandılar.
Mısır vatandaşı olmak isteyen birisi başvurudan sonra araştırılıyor ve uygun görülürse vatandaşlık hakkı veriliyordu. Bir defa vatandaş oldu mu hiç kimse ona "sen falan ülkedensin" deyip ırkçılık yapamıyordu. Aksi halde bunu diyen şikayet ediliyor ve yargıcın karşısına dikilmekten kurtulamıyordu.
Mısır sınırları içinde yaşayan her Mısırlıya devlet bakmak zorundaydı. Hiç kimse aç ve evsiz bırakılamazdı. Devlet herkese iş bulmakla yükümlüydü.
Bütün bu yasalara rağmen (Maat) cinayet, hırsızlık, soygun, tecavüz olmuyor muydu? Elbette oluyordu. Yakalanırsan yanmak şartıyla. Şimdi olmuyor mu? Fark artık yanmıyorsun kurtulmanın binbir yolu açık. (tabii işini bilene)
Mısır uygarlığı en başından en sonuna kadar kurduğu şehirlerde, yaptığı anıtsal tapınaklarda ve daha pek çok işte kimseyi zorla çalıştırmamıştır. Çalışanlar doyurulmuş, ev sahibi yapılmış, ve işe göre de değerli taşlarla ücret ödemesi yapılmıştır. Ancak altınla ödeme yapıldığına dair bir kanıt henüz yoktur (ben bilmiyorum belki de vardır) Altın sadece firavunlar için çıkarılıyor ve bir kısmı komşulara düzenli olarak rüşvet olarak veriliyordu. Mısırlılar, orduları olduğu halde ne kendi askeri ne de komşunun askeri ölmesin diye diplomasi gereği olarak komşu devletlere ödeme yapıyor ve müttefik olarak taahhütlü anlaşmalar imzalanıyordu. Böylece zenginliklerinden komşularının da pay almasını sağlıyorlardı.
Hititler, Asurlular hep güce kaba kuvvete dayanan büyük devletler kurmuş ama uygar olamadıkları için birkaç yüzyıl içinde göçüp gitmişlerdir. Gariptir ki Mısır onları yıkmaya da çalışmamıştır.
Piramitler yapılırken tıpkı Babil Kulesi için düşündüğüm şey burada da gerçekleşmiş. Karnını doyurmak isteyen, bir eve sahip olmak isteyen ve Mısır vatandaşı olmanın avantajlarına sahip olmak isteyen o günün dünyasının hangi ülkeden gelirse gelsin insanlar iş bulabiliyordu. Bu yapılar ve diğer tüm muazzam tapınaklar bu insanlar tarafından yapıldı.
Ne zaman bu duruma aklı ermeyen zayıf, aç gözlü, gaddar ve kendini yasalardan üstün gören, (güçlü firavunlar ölünce tanrılaşacaklarına inanırlardı yeni yetmeler firavun olunca) tanrı da olduklarını sanan yöneticiler başa geçmeye başladı işte o zaman bu "olgun doğmuş" uygarlık çöküşe geçti. Olgun uygarlık her canlı gibi fazla olgunluktan çürüdü.
Mısır yine de tüm çekiciliği ile gizemli, güzel ve kumlu bir ülke, onların bir daha o eski doruğa tekrar ulaşmaları mümkün olur mu ? Dünyada bu kadar reenkarne 2.Ramses varken bu mümkün olabilir de Kleopatralarla iş nereye varır bilinmez. Sevgiler sunuyorum.
Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard dEstaing bir demecinde II Ramses'in reenkarnasyonu olduğunu iddia etmişti. Bunu ben gazetelerde okumuştum. Arşivlerde vardır mutlaka.
Hadi o, büyük adam, büyük bir adamın reenkarnasyonu olduğunu hoş karşılayabiliriz. Sonuçta ikisi de devlet başkanı ama yine de uymuyor. Be Valery, be adam, II Ramses Seti nin oğlu olduğu için firavun oldu (iyi ki de oldu) peki sen kimin oğlu olduğun için seçildin bunu düşünsene. Babanı kimse tanımıyor ki. (Bu ülkede bu hem önemli değildir hem de DNA testi yapılmadan kolay kolay tespit edilemez derler. Günahı söyleyenlerin boynuna) Neyse canım bize ne bundan. Hadi bunu kabul ettik diyelim. Bir zamanlar modaydı belki hala da modadır. İnsanlar hipnozla geçmişe gönderiliyordu. Ben de böyle birçok seansa katıldım.
Bu Mısır uygarlığına hayranlık duyan aynı kuşaktan yüzlerce II. Ramses bir o kadar da Kleopatra çıkmıştır. Bu arada ismi çok bilinen birkaç ünlünün de yaşdaş reenkarnasyonları vardı ama
II. Ramsesler açık ara öndeydi. Demek ki bunlar tüp bebek yönyemiyle falan gizlice reenkarne oluyor ama başka başka rahimlere düşürülüyorlardı. Olamaz mi yani. O gün de teknoloji ileriydi bu gün de.
Bunlar olur mu olmaz mı, oldu mu veya olmadı mı bilemem ama ana tema bence Mısır'ın çekiciliği, gizemidir.
Çok ünlü (Ama ben adını hatırlayamıyorum geçende okuduğum bir kitapta vardı ama henüz bulamadım) bir arkeolog, "Mısır uygarlığı asla olgunlaşmamıştır. Olgun doğmuştur." demiş. Yani şunu demek istemiş "bir uygarlık doğar, gelişir ve olgunlaşır. Mısır ilk iki süreci yaşamadan doğrudan olgun olarak ortaya çıkmıştır"
Tam da benim daha önce Sumerler için yazdığım noktaya geliyor. Uygarlığı Sumerler icat etti. olgunlaştıracak kadar ancak yaşayıp kerpiçlerini geride bırakarak yok olup gittiler. Yine bence bu olgun uygarlığı alan Mısırlılar 1. Hanedandan başlayarak Roma istilasına kadar tarihin yarattığı en uygar toplum oldular.
Sanmayın ki geride bıraktıkları kalıntıların, mesela Tutankamon'un hazinelerinin doğurduğu izlenimi uygarlık sayıyorum. Hayır hayır bunlar değil.
Mısırda insan hakları bu gün bile ulaşılamayan bir düzeydeydi. Hukuk asla vazgeçilmeyen bir değerdi. Firavun hem devlet başkanı hem de ruhani liderdi. Ama onun tüm yetkilerini bile hukuk adına denetleyen bir yargıç vardı. Firavunun emri bile olsa yargıçtan geçerli somut bir gerekçe gösterilmeden hiç bir Mısır vatandaşının kılına bile dokunulamazdı. Polis şefleri bile yargıcın yazılı izni olmadan bir eve giremez, bir insanı sorgulayamazdı. Bunu yapan da bu emri veren de derhal tutuklanır ve cezalandırılırdı. Tabii cezalar belki biraz fazlaca ağırdı ama sonuçta ancak yargıç bu cezaları verebilirdi.
Mısır kuruluşunu tamamlayıp, Nübye ve aşağı Mısır tek devlet olana kadar bir dizi savaş yaptı. Ancak bundan sonra asla yayılmacı bir politika izlemedi. Güçlü ordusu hep oldu (aksi halde bu kadar 3000 yılı aşkın süre yaşayamazdı) ancak orduyu misakı milli sınırlarını korumak ve iç isyan olduğunda bastırmak için kullandılar.
Mısır vatandaşı olmak isteyen birisi başvurudan sonra araştırılıyor ve uygun görülürse vatandaşlık hakkı veriliyordu. Bir defa vatandaş oldu mu hiç kimse ona "sen falan ülkedensin" deyip ırkçılık yapamıyordu. Aksi halde bunu diyen şikayet ediliyor ve yargıcın karşısına dikilmekten kurtulamıyordu.
Mısır sınırları içinde yaşayan her Mısırlıya devlet bakmak zorundaydı. Hiç kimse aç ve evsiz bırakılamazdı. Devlet herkese iş bulmakla yükümlüydü.
Bütün bu yasalara rağmen (Maat) cinayet, hırsızlık, soygun, tecavüz olmuyor muydu? Elbette oluyordu. Yakalanırsan yanmak şartıyla. Şimdi olmuyor mu? Fark artık yanmıyorsun kurtulmanın binbir yolu açık. (tabii işini bilene)
Mısır uygarlığı en başından en sonuna kadar kurduğu şehirlerde, yaptığı anıtsal tapınaklarda ve daha pek çok işte kimseyi zorla çalıştırmamıştır. Çalışanlar doyurulmuş, ev sahibi yapılmış, ve işe göre de değerli taşlarla ücret ödemesi yapılmıştır. Ancak altınla ödeme yapıldığına dair bir kanıt henüz yoktur (ben bilmiyorum belki de vardır) Altın sadece firavunlar için çıkarılıyor ve bir kısmı komşulara düzenli olarak rüşvet olarak veriliyordu. Mısırlılar, orduları olduğu halde ne kendi askeri ne de komşunun askeri ölmesin diye diplomasi gereği olarak komşu devletlere ödeme yapıyor ve müttefik olarak taahhütlü anlaşmalar imzalanıyordu. Böylece zenginliklerinden komşularının da pay almasını sağlıyorlardı.
Hititler, Asurlular hep güce kaba kuvvete dayanan büyük devletler kurmuş ama uygar olamadıkları için birkaç yüzyıl içinde göçüp gitmişlerdir. Gariptir ki Mısır onları yıkmaya da çalışmamıştır.
Piramitler yapılırken tıpkı Babil Kulesi için düşündüğüm şey burada da gerçekleşmiş. Karnını doyurmak isteyen, bir eve sahip olmak isteyen ve Mısır vatandaşı olmanın avantajlarına sahip olmak isteyen o günün dünyasının hangi ülkeden gelirse gelsin insanlar iş bulabiliyordu. Bu yapılar ve diğer tüm muazzam tapınaklar bu insanlar tarafından yapıldı.
Ne zaman bu duruma aklı ermeyen zayıf, aç gözlü, gaddar ve kendini yasalardan üstün gören, (güçlü firavunlar ölünce tanrılaşacaklarına inanırlardı yeni yetmeler firavun olunca) tanrı da olduklarını sanan yöneticiler başa geçmeye başladı işte o zaman bu "olgun doğmuş" uygarlık çöküşe geçti. Olgun uygarlık her canlı gibi fazla olgunluktan çürüdü.
Mısır yine de tüm çekiciliği ile gizemli, güzel ve kumlu bir ülke, onların bir daha o eski doruğa tekrar ulaşmaları mümkün olur mu ? Dünyada bu kadar reenkarne 2.Ramses varken bu mümkün olabilir de Kleopatralarla iş nereye varır bilinmez. Sevgiler sunuyorum.
Sevgili abim, eline, emeğine sağlık.
YanıtlaSil