17 yıl oluyor rahmetli Tambur sanatçısı, meslekdaşım, komşum, dostum Cemil Güler kolumdan tutup da Kültür Müdrlüğü korosuna götüreli. Orada Erol Sayanı tanıdım, Dr Şefik Postalcıoğlu'nu, İlyas Kula'yı, Dr Mehmet Bengiyi, Mesut Cengiz'i, Sami Kırçal'ı, Adil Ödenoğlu, ve daha nice sevgili dostumu, Benden sonra da nice sevgili dostum katıldı bu koroya. Korolar birer testiye benzer tam dolarsa bir kısmı boşalmadan yeni su koyamazsınız. Akan su bulamazsanız boşaldığında da dolduramazsınız. Yani bir kapasite meselesi. Elbette ayrılanlar da oldu ama su akarken testi hep dolu kaldı.
Bir gün Adil Ödenoğlu, bir gün Cemil Güler, bir gün Nurettin Portakal ve nihayet bir gün de Şefik Postalcıoğlu aramızdan ebediyen ayrıldılar. Bunların yeri doldurulabilir mi? Yapabildiğimiz tek sembolik şey Şefik Postalcıoğlu'nun her zaman oturduğu sandalyeyi üzerine koyduğumuz bir buket çiçekle boş tutmak.
Bendenizin koroda ud çalmanın yanında, hemen her konserin giriş bölümündeki sinevizyon gösterisini sunmak ve (belki de) başka taliplisi olmadığı için konuşma metinlerini hazırlamak görevi var.
Birçok koro elemanı bile bu hazırlıkların kim tarafından yapıldığını pek bilmez. Her ne kadar bir defa bu bilinmezliğe gönül koymuş olsam da aslında hiç önemi de yok. En zoru ne biliyor musunuz. Bir konserde artık aramızda olamayacak birinin arkasından bir ağıt hazırlamak. Saatler boyu ekran karşısında göz yaşı dökerek sözcükleri yan yana getirmek ne kadar zordur bilemezsiniz. Üstelik hiçbir yazdığınızı yeterli bulmaz defalarca sil baştan yaparsınız. Her defasında ruhunuzda bir yıkım, her defasında binlerce anı ve ardından tekrar göz yaşı.
Önümüzdeki konserin tarihi henüz belli değil ama daha önümüzde aylar olduğu kesin. Şimdiden sevgili dostum Postalcıoğlu için yazacaklarımı düşünmeye ve ağlamaya başladım bile. Evet seyirci de belki gözyaşı dökecek ama sadece birkaç damla. Artık ağıt yazmak istemiyorum.
Oysa bu BAHAR KONSERİ'mizde yazmak istediklerim vardı. Ülkenin sayılı müzelerinden olan İZMİT ARKEOLOJİ MÜZESİ' ni konu alacak, baharda alışveriş yerlerinden, mangal yapılacak ağaç altlarından başka bir alternatifin de bu güzelim müzeyi gezmek olduğunu vurgulayacak ve ABD den 20 yıldan fazla bir mücadele ile getirtebildiğimiz "Yorgun Herkül" heykelinin bir kopyasının burada olduğunu fotoğraflarla gösterecektim. (bir kopyası da İznik Müzesindedir) Ama tüm çabama rağmen, Turizm ve Kültür Müdürlüğünün bordrosuz, hiç bir menfaat beklemeden 17 yıldır emek veren ve katkı sağlamak için ter döken biri olarak, Vali muavinlerinden birine başvurmama rağmen fotğraf çekme yasağını aşamadım. Bunun için de bir ağıt yazacak ve artık konserlerde bu görevi üstlenmeyeceğim. Sevgiler sunuyorum
Not: "Yorgun Herkül" heykellerinin dünyada 60 adet kopyasının olduğu bilinmektedir. Bu dünya şaheserinin bilinen en ünlüsü geçtiğimiz aylarda üst kısmı büyük hukuk savaşı verilerek ABD den getirtilen ve Antalya Müzesindeki yerini alan heykeldir. Benim görme şansına erdiğim diğer ikisi İznik ve İzmit müzesindekilerdir ve bu ikisinin de başları mevcut değildir. Antalyadaki herkülün başı bir fotoğrafçının gayretleri ile bulunmuş ve ülkemizdeki vücudu ile birleşebilmiştir. Böyle bir hizmeti hangi fotoğrafçı yapmak istemez. Tabii çekmesine izin verilirse. Yukardaki fotoğraf tarafımdam İznik'de çekilebilmiş ama İzmit'teki çekilememişrir.
Cok guzel bir yazi, Vural Amca! Neden fotografa izin vermiyorlar????
YanıtlaSilwww.elifsavas.com/blog
fotoğraf makineleri objelere flaş ışığından dolayı zarar verirmiş(!) yasak sebebi bu. Bana kalırsa çekilen fotoğraflar herhangi bir şekilde kaybedilen objelerin gazetelere çıkma korkusu. Libyada Tripoli müzesini gezerken adamlar yanıma yardımcı verdiler benim gözümden kaçanlar "Şunu da çekin bunu da çekin" diye teşvik ediyorlardı.
Sil