Tarihimizi ne
yazık ki doğru yazmıyor, doğru öğretmiyor ve doğru öğrenemiyoruz. Şu öğünme
huyumuz ve savunma içgüdümüz en küçük doğrular karşısında bile tepki
göstermemize neden oluyor.
İşte “Muhteşem
Yüzyıl” dizisine başbakanın gösterdiği tepki. Sanki “ecdadımız” dediği kimseler
kardeş kaatili, baba kaatili, evlat kaatili, daha ne söylense gerçek değil de
sütten çıkmış ak kaşık hepsi. Osmanlı tarihi ne yazık ki kanla, vahşetle,
ihtirasla ve zulümle doludur. Muhteşem Süleyman devri de sadece bunlardan
biridir.
Bu tartışmalar
başlayınca hemen birkaç ayrı kaynaktan Süleyman’ı okumaya başladım.
Süleyman, Yavuz
Selim’in tek varisiydi. Bu yüzden kardeş kaatili olamadı. Babası o daha bir
delikanlı olduğu sırada kansere yakalanıp öldüğü için baba kaatili payesini de
alamamıştır.
Oysa babası
dedesini (II. Beyazıtı) tahttan indirmiş ve sürgüne gönderdiğinde de yolda
Çorlu yakınlarında şüpheli bir biçimde ölmüştür. Tarihçiler bunun bir cinayet
olduğu kanısındadırlar.
Süleyman,
babasının tahtı nasıl ele geçirdiğini bildiği için hayatı boyunca aynı akibete
düşmekten korkmuştur. Bunun için de yeniçerilerin çok sevdiği ve yiğit bir adam
olan şehzade Mustafayı, daha sonra da şehzade Beyazıtı öldürtmüştür. II.Selim
tahta geçmek yerine sarhoş dolaşmaktan hoşlandığı için onu bir tehlike olarak
görmediği için sağ bırakmıştır.
46 yıllık
padişahlığında sadece 7.5 yıl seferde bulunmuştur. Babasından kalan güç ve
zenginliğin çekim alanına giren Barboros sayesinde Akdenize hakim olmuş ve
kuzay Afrikadaki topraklar Osmanlıya hediye edilmiştir.
8.000 kişinin
koruduğu Rodos adasını almak neredeyse 100.000 şehide mal olmuştur. Benzer bir durum Malta'da da yaşanmıştır.
Bunların dışında
Osmanlının gerileme devri onun zamanında başlamıştır denebilir. En önemli sebep
de geride yerine geçecek gerçek bir padişah adayı yerine sarhoş Selimi
bırakmasıdır.
Onun zamanına
kadar hiçbir devlet memurluğuna padişah akrabası, vezir akrabası hatta zaten
evlenmeleri yasak olan yeniçerilerin bile yakınları devlet hizmetine
giremezlerdi. Devlet hizmetine sadece enderunda katı bir eğitimden geçen
devşirmelerin en yeteneklileri atanabiliyordu. Süleyman bu geleneği bozarak
önce yakın arkadaşı Pargalı İbrahimi, sonra da eniştesi Rüstem Paşayı Pargalı
İbrahimden sonra veziri azam yaptı. Pargalı hediye adı altında inanılmaz rüşvetler
alırdı. Süleymen buna göz yumdu. Zira bir devlet memuru ölünce servetine el
konurdu. Süleyman bir gün onu öldüreceğini ve servetine el koyacağını
biliyordu. Rüstem paşa daha da ileriye gitti. Kendisi torpille sadarazam
olmuştu ama o hemen bütün devlet memurluklarını en çok rüşvet verene veriyordu.
Böylece Osmanlının son yıkılış gününe kadar bu rüşvet illetinden kurtulamadı.
Devlet yönetiminde yeteneğin yerini çok para veren aldı.
Çok yüksek
rüşvetler vererek mansıp alanlar bu defa verdikleri paradan daha çok
kazanabilmek için halkın sırtına daha çok binmeye başladılar. Öyle ki son
zamanlarda tımar sahipleri devlet adına beslemek ve silahlandırmak zorunda
oldukları sipahileri bile vermemeye beslememeye başladılar. Sefere çıkılamaz
hale gelinmişti neredeyse.
Böylece Süleyman Korkunç
İvan’ın karşısına çıkamamıştır.
Rüstem Paşa
azledildiğinde el konulan serveti inanılmaz boyuttaydı. “Alışılmış çiflikler,
hayvan sürüleri, köleler ve paralar dışında veziriazam nasıl yaptıysa çoğunun
ciltleri mücevherle kaplı 800 Kuran, 1100 altınla süslü külah, çoğu gümüşle
süslenmiş 600 eyer, ve asker çıkarmadığı halde 2900 savaş atı, bir o kadar
zırh, altınla süslü miğfer,ve altın işlemeli üzengi, ayrıca 32 adet büyük
elmas, zümrüt ve gün taşlarının her biri servet değerindeydi” diye kayda
geçirilmiştir.
Tabii
kapitülasyonları hemen hepimiz çok iyi biliriz. Ve ancak çetin bir mücadele
sonucu Lozan anlaşması ile kurtulabildiğimizi de.
Süleymanın
dönemini, tarihin tesadüfen biraraya gerirdiği veya Osmanlının devşirme
sisteminin bahşettiği Mimar Sinan, Sokullu Mehmet paşa ile Piri reis(idam
edildi) Barboros Hayrettin gibi isimlerin birarada olması zaferleri ve toprak
kazançlarını, imarı mümkün kılmıştır. Ancak Hürremin organize ettiği
entrikaları göremeyen Süleyman devletin içten içe çürümesinin virüslerini
imparatorluğunun kalbine yerleştirmiştir.
Tarihi biraz da
başka kaynaklardan karşılaştırmalı okumak bizleri çok ürkütecektir. Ziyanı yok
ürkelim ve kuru kuruya ecdadımız dediğimiz, hemen hepsi Türk olmayan analardan
doğmuş ve muhtemelen genetik havuzu çok dar olduğu için veya hep ölüm
korkusuyla yaşadıkları için akıl sağlığı yerinde olmayan bu kişilerin kim
olduklarını ve ne yaptıklarını öğrenelim.
Ve onları ecdadı
sayanların neler yapabileceğini aklımızdan çıkarmayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder