KELEBEKLER DİYARINDA
Selim Öztaş ve
bir isteğin öyküsü.
Yıl 1962 veya
63, Üniversite öğrencisiyim Tıp öğrencisi olan Ağabeyimin arkasından ailenin ikinci yüksek öğrenim
işçisi.
Ud çalmaya çalışıyorum. Tek hocam radyo. Her şarkıyı, her
melodiyi, her taksimi onu izleyerek öğrenmeye çalışıyorum. Bir gün ağabeyim
kolumdan tutarak İ.Ü.Tıp korosuna götürdü. Şef yine bir tıp öğrencisi Teoman
Önaldı. Oldukça iyi bir udum var alıp gittim çalışmaya. Teoman ağabey malın
iyisini 100 metre ilerden anlayacak kadar deneyimli. Udu görür görmez hemen
eline aldı ve çalmaya başladı. Aman allahım. Ne öyle bir icrayi duydum ne de
gördüm. Bir anda yelkenlerim bırakın suya değmeyi teknem de battı. Meğer ben
kocaman bir sıfırmışım. Sonra udu elime verip “hadi bir de seni dinleyelim”
deyince ben ud icracılığımdan ebediyen istifa ettiğimi söylemek zorunda kaldım.
Sonra onun
yüreklendirmesi ve ısrarıyla titreyen ellerimle tellere dokunmaya başladım. Neyse
birkaç kararsız notadan sonra ben de kendime gelmeye başladım. Birkaç makamda
dolaşmamı istedi ve sonra da belki de hiç hak etmediğim güzel sözler söyleyerek
hevesimin devamını sağladı. Bir süre bu koroda birlikte çalıştık. Orada onun “Kelebekler
diyarında” adlı hayran olduğum eserini, “Bahar gelir açar güller” adlı
şarkısını hiç unutmadım.
Yıllar
korolarda Türk Sanat müziği icra ederek geçti. Ancak hep aklımda olmasına
rağmen notası olmadığı için koromuzda icra etme fırsatı bulamadık. Bir gün
merak ederek Facebook ta Teoman ağabeyi aradım. O da üyeymiş. Hemen kendimi
tanıtarak Kelebekler Diyarında” nın notasını istedim.
Hemen
gönderdi ama konserimize çok az kalmıştı. Ertesi yıla erteledik. Bu eseri ilk
defa duyan İzmitli sanatseverler kuliste ve fuayede hep bunu sordular.
“Kelebekler
diyarında” nın arşivlerden bir türlü çıkmamasından çok rahatsızdım. İzleyicisine
ne kadar saygılı olduğunu bildiğim programlardan istekte bulunmaya başladım. Bunlardan
ilki sevgili hocaların hocası Selim Öztaş idi. Diğeri de Tahir Aydoğdu.
Selim Öztaş
doğrudan bana mesaj göndererek bu esri bir programda seslendireceklerini
söylüyordu. Tahir Aydoğdu ise notasını mümkünse göndermemi mesajlamıştı. Hemen gereğini
yaptım ve beklemeye başladım. İşin kötüsü iki haftalık bir seyahate çıkmam
gerekmişti ve bu arada çalınır da ben kaçırırsam bu insanlardan nasıl tekrar
isteyebilirdim. Selim Öztaş hocaya hemen bunu bildirdim. Gerçekten de iki hafta
sonra bana mesaj göndererek 3 Haziran günü icra edeceklerini bildirdi. Bu ilgi,
izleyicisine saygı ve mesleğine olan titizliği belki de eserin icrasından daha
değerliydi. Türkiye gibi bir ülkede normal bir vatandaşın böyle bir saygıyı
hele hele çok ünlü bir sanatçı tarafından görmesi inanın göz yaşartıcı. Üstelik
bu eserin tüm hikâyesini de anlatarak beni ve Dr. Teoman Önaldı’yı onore etmesi
ayrı bir incelikti. Tabii ki haksızlık etmeyeyim. Gerçek sanatçılar daima bu
yüce gönüllülüğe ve inceliğe özen gösteriyorlar ve karakterlerinde de var. Çiğdem
Yarkın, Galip Sokullu, Doğan dikmen, Tahir Aydoğdu temas ettiğim ve daima da
aynı incelikle mukabele gördüğüm sanatçılar.
Tek bir dileğim
kalıyor geriye, nice besteler var ki tozlu arşivlerde gün yüzüne çıkmayı
bekliyor. Bunların bize ulaşması için ille de bestecilerinin ölmesi mi gerekiyor. Onların sağlığında bunların
çalınıp söylendiğini görmeye hakları var. Sevgili program yapımcılarının buna
özen göstermelerini diliyorum.
Dr. Nevzat
Atlığa “Hocam şimdiye kadar yaşayan hiçbir sanatçının eserini seslendirmediniz “
demişler. Bu eleştiri ona çok koymuş ve bir konserden sonra “Hani hayattaki
sanatçıların eserini seslendirmiyorduk. İşte Muzaffer İlkar’ın bir eserini
seslendirdik “ deyince “Hocam hakkın rahmetine kavuşalı neredeyse iki yıl oluyor”
demişler. (Tam olarak belki böyle değil ama yakın ve gerçek imiş.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder