25 Mayıs 2014 Pazar

RADYO GÜNLERİ VE GALİP SOKULLU


Radyo Günleri ve Galip Sokullu.

Radyo sözcüğünü ilk defa 1948 yılında Van’ın Başkale ilçesinin şimdiki adı Albayrak olan köyünde duydum.5 yaşındaydım. Evimize konuk olan bir subay anlatıyordu. (Babam astsubaydı) “Emin Bey düğmesini çeviriyorsunuz karşınızda Ankara. Ajans, şarkılar, türküler….”

Hayal gücümü ne kadar yorsam da bir radyo imajı yaratamıyordum ama kitap gibi bir şeye monte edilmiş bir palto düğmesini yaratabilmiştim belleğimde. Ama içine bir insanın nasıl sığacağını çocuk mantığımla bir türlü çözememiştim.

Radyoyla tanışmamız (tabii ailece) tayinimiz Konya’nın Çumra ilçesine çıktığında gerçekleşti. Zengin evlerinin çocukların erişemeyeceği kadar yüksek bir rafa konmuş radyoları hiç de benim hayal ettiğim kitap gibi ve üstüne palto düğmesi dikilmiş hayalime benzemiyordu. Göz alıcı devasa bir mobilyaydı.

Bir bazuka mermisi kadar büyük bir yuvarlak pil ile 3-4 kilo çeken bir de devasa ikinci pille çalışıyordu bu radyolar. İki defa pil değiştirmek neredeyse bir radyo parasıydı belki. Onun için öyle her zaman açılmazdı. Ajans saatleri ile Perşembe günleri Radyo Tiyatrosu saati kesin açılırdı; ama diğer programlardan şarkı ve türkünün dışında bir şeye pil harcanmazdı. Biz de sanırım 1952 yılında radyo alabilecek duruma gelmiştik. Bizim şansımıza teknoloji ilerlemiş ve pilli cereyanlı radyolar çıkmıştı. Yine de bir sorun vardı. Elektrik santrali gündüz 12-13.30 ve gece de 17-24 arası elektrik verirdi. Bu saatlerin dışında yine pile ihtiyaç vardı.

Bu efsunlu günler TV evlere girene kadar “Radyo günleri”  hayatımızın en önemli aygıtıyla renklendi, değişti ve hayatın önemli bir parçası olarak evrildi. En güzel bilgileri, en güzel tiyatroları, en güzel bilgi yarışmalarını, Şerif Arzık’dan radyo gazetesini, Feridun Fazıl Tülbentçi’den Kahramanlar geçiyoru, Aka Gündüz’den Pazar sohbetlerini, Orhan Borandan İpana bilgi yarışmasını ve bir gün Alpaslan Türkeş’ten silahlı kuvvetlerin yönetime el koyduğunu dinledik.

Ancak hiç doyamadığımız şarkı ve türkü programlarıydı. Müzik zevkimiz radyo ile doğdu, gelişti ve belleğimize aktı. Onunla, erişilemez insanlara seslerinden bedenler, yüzler ve profiller çizdik. Sonra da “Radyo haftası” adlı dergiciklerle onların foroğraflarını ve hayatlarının küçük kesitlerini görmeye ve dedikoduları okumaya başladık. Hepsi ulaşılmaz yücelikte, saygın ve insanüstü kişiler olarak saygımızı sevgimizi kazandılar. Ekrem Güyer’in ölümü neredeyse ulusal bir yası sessizce tutmamıza neden olmuştu.

Şimdi bile saz heyetlerinin adlarını sayabilirim. Kimler yoktu ki. Vecihe Daryallar, Yücel Aşanlar, Tarık Kipler, Ercüment Batanaylar, Fulya Akaydın, Yorgo Bacanoslar, Musa Kumral, Zühtü Bardakoğlu, Cengiz Dişçioğlu, İzzet Altınbaş, Erköse kardeşler Nuri Günler ve daha niceleri.

Seslerden de ben sanat müziği hayranı olarak yolumu çizdiğimde Yurdagül Eroğlu, Tülin Korman, Sevim Erdi (Deren) Ekrem Kongar, Dündar Balkan, Salih Dizer, Kemal Öncan o dönemlerin önemli sesleriydi. Mustafa Sağyaşar, Yaşar Özel ikilisine karşı kadın sanatçılardan Nesrin Sipahi ve Güzide Kasacı yakın dönemlerde ortalığı kasıp kavurmaya başlamışlardı. Nedense onlar gazinolarda da söyleyebiliyorlardı.

Dönem dönem yeni yıldızlar parlıyor ve kalplerimizde pek çok taht kuruyor ve onları bu tahtlara oturtuyorduk. Tv nin yavaşça radyoyu kenara itmeye başladığı sıralarda iki cepheden de ikişer sarışın aniden gözlerimizi kamaştırmaya başladı. Kadın sanatçılarımızdan Serap Mutlu ile Mediha Şen erkeklerden  Özer Uçar ve Galip Sokullu.

TV nin inanılmaz baskısı, buna bir de özel TV lerin serbest kalmasının yarattığı kirlilik bu dev sanatçıların ne yazık ki hak ettikleri ulus çapında üne kavuşmalarının önünü kesmiş oldu. Bizler onlara doyamadan aktif radyoculuklarını tamamlayarak başka hayatlara yelken açtılar. Teknolojiye prim vermeyenler TRT nin vefasızlığı da eklenince unutulmaya yüz tuttular. Biri hariç. Galip Sokullu.

Galip Sokullu kendi evrimini gerçekleştirerek her gün bir veya en fazla iki şarkısını Facebook aracılığı ile sevenlerine gönderiyor. Bu en azından beni ve benim gibi şarkılarına ulaşan sevenlerini çok mutlu ediyor. Birileri Youtub’a şarkı yüklüyor bu da önemli ama bir sanatçının kendisinin denetiminde bu işi yapıyor olması çok daha doğru bence. Dileğim kalplerimizde kurulu tahtlarda gittikçe silikleşen krallarımız ve kraliçelerimiz bizimle irtibatı koparmasınlar. Artık ne eski plakları ne de kasetleri çalacak, onlardaki kayıtları dinleyecek ekipmanlar kaldı. Bende yüzlerce kaset var ama kasetçalarlarımı tamir edecek yedek parça bulunmuyor. Haydi hayranı olduğumuz sevgili idollerimiz sizi dijital dünyaya bekliyoruz.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder