Hükumetin bankacılıkta yeni bir çığır açıp altın işine girmesini sağladığında çok sevinmiştim. Ama kimseye bunu söylemedim.
İşin buraya hatta buradan daha ileriye gideceğini tahmin ediyordum. Ne de olsa serde eski borsacılık var. Borsa Ayıcılığını da Boğalığını da ve Kerizliğini de uzun zaman yaşayarak kavradığım için olacakları kestirmek hiç de zor değildi benim için.
Önce yeni sistem ballandıra ballandıra anlatılacak, altınla nasıl para kazanılacağı çubuğun ucundaki havuç gibi kazanç peşinde koşanların önüne konacaktı. Tıpkı 1984 deki KASTELLİ olayı gibi.
Sonra altınlar toplanacak ve hesabınıza altın olarak geçirilecekti. Ne kadar altın yatırdın 100 gram diyelim. Hesabını ne zaman kapatırsan o zamanki altının fiyatı neyse 100 gramın ederi hesaplanacak ve (kesinti olmadığını varsayarsak) paran eline verilecekti. Tabii hiç kimseye altın fiyatlarının düşebileceğini söylemeyeceklerdi. Hayal içindeki altıncılar hemen bu yeme atladılar. Kırık dökük ve pırıl pırıl ne kadar altınları varsa bankalara koşuldu. Hesap edilen miktara yakın altının yastık altından çıktığına kanaat getirilince zoraki olarak o zamana kadar yükseltilmiş olan fiyatlar birden serbest bırakıldı. Yani birikim sahipleri speküle edildi.
Ayrıca spekülesyon saymasak bile ekonomiden anlayan her insan piyasaya arz edilen malın talepten fazla olması durumunda fiyatların düşeceğini bilir.
Milliyetin bu gün (16 Nisan 2013) verdiği haberde Kapalıçarşıda iki altın ticareti yapan firmanın iflas ettiğini, diğer kuyumcuların da zor durumda olduğunu yazıyor. Bu da o günlerde konuşan Kuyumcular Derneği yetkililerinden birinin TV de yaptığı ve bu uygulamanın altın fiyatlarını nasıl uçuracağını anlatmasını aklıma getirdi. Ne büyük ironi. Belki de iflas eden odur bilemiyorum ama kuyumculuğun ipini çekiyormuş meğer.
Neden mi seviniyorum. İki oğlumu evlendirdim. Sağ olsun eş dost davetlerimize icabet etti. Her birine getirdikleri kadar borçluyum. Onların da çocukları torunları evlenirken ödeşeceğiz. Yükümüz sürekli azalıyor.
Bundan önceki yazılarımdan 29 Eylül 2012 tarihli "İŞTAH KABARTAN TRİLYON" diye Yiğit Bulut için yazdığım Blog da bu duruma işaret etmişim zaten. Altına da şunu ilave etmişim. "Amaaan bana ne. Zaten o trilyon liranın içinde benim param yok . Hoş bunu da birkaç kişiden fazlası okumayacak ya olsun..."
İşin buraya hatta buradan daha ileriye gideceğini tahmin ediyordum. Ne de olsa serde eski borsacılık var. Borsa Ayıcılığını da Boğalığını da ve Kerizliğini de uzun zaman yaşayarak kavradığım için olacakları kestirmek hiç de zor değildi benim için.
Önce yeni sistem ballandıra ballandıra anlatılacak, altınla nasıl para kazanılacağı çubuğun ucundaki havuç gibi kazanç peşinde koşanların önüne konacaktı. Tıpkı 1984 deki KASTELLİ olayı gibi.
Sonra altınlar toplanacak ve hesabınıza altın olarak geçirilecekti. Ne kadar altın yatırdın 100 gram diyelim. Hesabını ne zaman kapatırsan o zamanki altının fiyatı neyse 100 gramın ederi hesaplanacak ve (kesinti olmadığını varsayarsak) paran eline verilecekti. Tabii hiç kimseye altın fiyatlarının düşebileceğini söylemeyeceklerdi. Hayal içindeki altıncılar hemen bu yeme atladılar. Kırık dökük ve pırıl pırıl ne kadar altınları varsa bankalara koşuldu. Hesap edilen miktara yakın altının yastık altından çıktığına kanaat getirilince zoraki olarak o zamana kadar yükseltilmiş olan fiyatlar birden serbest bırakıldı. Yani birikim sahipleri speküle edildi.
Ayrıca spekülesyon saymasak bile ekonomiden anlayan her insan piyasaya arz edilen malın talepten fazla olması durumunda fiyatların düşeceğini bilir.
Milliyetin bu gün (16 Nisan 2013) verdiği haberde Kapalıçarşıda iki altın ticareti yapan firmanın iflas ettiğini, diğer kuyumcuların da zor durumda olduğunu yazıyor. Bu da o günlerde konuşan Kuyumcular Derneği yetkililerinden birinin TV de yaptığı ve bu uygulamanın altın fiyatlarını nasıl uçuracağını anlatmasını aklıma getirdi. Ne büyük ironi. Belki de iflas eden odur bilemiyorum ama kuyumculuğun ipini çekiyormuş meğer.
Neden mi seviniyorum. İki oğlumu evlendirdim. Sağ olsun eş dost davetlerimize icabet etti. Her birine getirdikleri kadar borçluyum. Onların da çocukları torunları evlenirken ödeşeceğiz. Yükümüz sürekli azalıyor.
Bundan önceki yazılarımdan 29 Eylül 2012 tarihli "İŞTAH KABARTAN TRİLYON" diye Yiğit Bulut için yazdığım Blog da bu duruma işaret etmişim zaten. Altına da şunu ilave etmişim. "Amaaan bana ne. Zaten o trilyon liranın içinde benim param yok . Hoş bunu da birkaç kişiden fazlası okumayacak ya olsun..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder