Sevgili
Dostum Mustafa Arpacıoğlu ile 1975 yılında kısa bir süre İzmit’te görev yaptık.
Sanırım 1 yıl kadardı ve sadece aynı ildeydik. İşlerimiz ve birimlerimiz
farklıydı. Fakülteden de farklı zamanlarda mezun olmuştuk. Yani kısaca
söyleyeyim çok sıkı bir arkadaşlık imkânı bulamamıştık. 2002 yılında Aydın’daki
bir görevi yerine getirmek üzere görevlendirilmiştik. Akşam saatlerinde Aydın
Orman İşletmesinin misafirhanesinde bize ayrılan yerde geceyi geçirdik. Sabah
da tetkik edeceğimiz arazi hakkında bilgi almak üzere işletmedeki arkadaşları
ziyarete başladık.
Aradan
27 yıl geçmiş. Ben 57 kilodan 88 kiloya çıkmışım, bıyıklardan vazgeçeli çok
olmuş, saçlar %80 beyaz. Odada bir sürpriz. Hiç değişmemiş bir Mustafa
Arpacıoğlu. Ben hemen tanıdım ama o bana tarih öncesinden gelmiş biri gibi
bakıyor. Ve bu beyaz saçlı adama biraz da kuşkulu bakarak “Hoşgeldiniz
beyefendi.” Diyor. Ben hiç bozmadan bir baş işaretiyle karşılık veriyorum ve
ilk defa tanışan iki kişi gibi el sıkışıyoruz.
Bir
süre daha önceden tanışanlar sohbet ediyorlar. Sonunda Mustafa ayıp olmasın
diye bana hal hatır soruyor ve ne ikram edebileceğini soruyor.
Ben
nihayet ağzımı açıyor ve “Teşekkür ederim iyiyim ve çay ikramınızı geri
çevirmem” diyorum. İşte o zaman Mustafa “Sen Vuralsın sesinden tanıdım. Hala ud
çalıyormusun?” Diye ayağa fırlıyor ve birbirimize sarılarak hasret gideriyoruz.
Meğer bu kısacık meslek beraberliği sırasında neler birikmiş dağarcığımızda.
Uzun uzun o anıları anlatıyoruz, bir o alıyor sözü bir ben. Ertesi gün bu
sımsıcak dostluğu geride bırakarak Aydın’ı terk ediyoruz. Bir defa daha
karşılaşma olanağı bulamadım sevgili Mustafa Arpacıoğlu ile.
Gerçekten
de insanların bazısı zaman içinde çok değişebiliyor. Kimisi “gözler hiç
değişmez” diyor ama gözler değişiyor. Rengi soluyor gözlerin, ışığı azalıyor ve
kolesterolü yüksek kişilerde dıştan başlayan bir grileşme, irisin ortasına
doğru ilerliyor ve o iddia edilen en belirgin organ belirsiz oluyor. Ama
değişmeyen olarak sadece ses kalıyor. Hele dost meclislerinde çalıp söylemek
varsa unutulmuyorsunuz.
O
gece çalıp söylemedik ama 27 yıl sonra bir dostun sadece bir cümlelik sesten
sonra bir özelliğinizle sizi tanıyıvermesi çok hoş bir anı olarak kalıyor. Şimdi
sormak gerekiyor. “ İyi de neden yazdın bütün bunları?”
Sevgili
dostum Yusuf Cengiz bir bloğuma yorum yaparken “bir de sazlı sözlü” yazı
yazmamı istemişti işte onun isteği üzerine aklıma gelen en hoş sazlı değil ama
sesli anı bu geliverdi. Mustafa Arpacıoğlu ve Yusuf Cengiz arkadaşlarıma ithaf
olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder