Müziğe bir süredir farklı bir
pencereden bakmaktayım. Müziği kabaca
iki farklı kategoriye ayırmak mümkün.
Halk müziği ve sanat müziği. Bu
sadece bizim müziğimiz için değil tüm ülke müzikleri için geçerlidir. Zaten adı da
pop (popüler) ve klasik olarak
geçmektedir.
Halk müzikleri genellikle
anonimdir ve çok uzun ömürlüdürler.
Sanat müzikleri ise belli
dönemlerde çok söylenen çok dinlenen ancak fazla uzun ömürlü olmayan müziklerdir.
Halk müzikleri kendi iç dinamikleri ile yaşarken Klasik müzikler desteklerle
organizasyonlarla ve kurumsallaşma ile dış dinamiklerle yaşamını sürdürebilir.
( Bunun iyi mi kötü mü olduğu konumuzun dışı. Sanatın yaşaması veya yaşatılması
elbette ki gereklidir.)
Bunun nedeni bana göre
kullanılan dildir. İster sözlü müzik isterse enstrümantal olsun müziğin bir
dili, vardır. Bu da kullanılan dilin niteliğnden kaynaklanıyor
kanısındayım. Müziğin dilini, Düşük
kültürlü basit ve anlaşılır olan, ve
Yüksek düzeyli, moda akımlarına göre değişken ve karmaşık olan diye ikiye ayrılabilir.
Yüksek düzeyli, moda akımlarına göre değişken ve karmaşık olan diye ikiye ayrılabilir.
Halkın kullandığı dil, nispeten
daha az sözcükten oluşur. Daha çok deyim ve basma kalıp fikirleri ile halkın
kolay iletişim kurduğu bir dildir. Yazılıdan ziyade sözlü ve kulaktan kulağa
geçen bir iletişim sistemi kullanılır. Basitliği, değişimin çok yavaş
olmasının nedenidir. Bu yüzden de çok uzun ömürlüdür. Örneğin yüzyıllar
öncesinin Alman madrigalleri ile yine yüzlerce yıl önceden günümüze kayıp
vermeden uzanan Yunus Emre, Karacaoğlan, Dadaloğlu gibi şairlerin halk
tarafından bestelenen ve yaşatılan türküleri daha yüzlerce yıl yaşayacaktır.
Klasik müziklere gelince, bunlar
genellikle sanatsal kaygılarla bestelenmiş, müziğin hemen her tekniğinin, her
karmaşık bileşeninin kullanılmasıyla ancak yazılı olma koşuluyla yaşamını
sürdürecek özellik göstermektedir. Bunların akılda tutulmasını ve geniş
kitlelerce terennüm edilmesini düşünmek bile zordur. Sanat müzikleri söylemek
için değil dinlemek için yapılmış addedilebilir.
Sözlü olarak düşünüldüğünde de
durum farklı değildir. Üst kurum yapısı olarak edebiyat dili, belli dönemlerde
belli akımlarca sürekli, yönü ve ifade tarzı değişen bir özellik gösterir. Halk
birkaç yüz kelime, en fazla 1000 kelime kullanırken aynı dilin edebiyatı onbinlerce
kelimeyi kullanabilir ve bu kelimelerin de anlamlarını ve yükledikleri
fikirleri belirli dönemlerde farklı kullanabilir. Örneğin Türkçe son 90 yılda
birkaç defa kabuk değiştirmiş ve kuşaklar arasında derin farklılıklar
yaratmıştır. 1970 lerdeki son dil devrimi ile modern Türkçe olarak adlandırılan
akım bile birlikte yaşayan iki kuşağın birbirini zor anlamasına neden olmuştur.
Oysa halkın kullandığı dil hala yerli yerinde ve hemen her devirde anlaşılır
özelliğini korumaktadır.
Müzik ve dil çekilen bir
fotoğrafa benzetilebilir. Çekildiği anın tarihidir. Müzik ve dil de söylendiği,
bestelendiği anın sözlüğünü, toplumun yapısını, felsefesini , adet ve göreneklerini yansıtır.
Bir süre sonra değişen bu toplum
değerleriyle birlikte de anlamlarını yitirirler. İşte bu bakımlardan halk
müziği uzun ömürlü, sanat müzikleri ise daha kısa ömürlüdür. Bir Klasik müzik
en fazla birbiri ile bağlantılı üç kuşak için yaşar. Sonra tarihin ve nota
defterlerinin tozları arasında unutulup gitmeye mahkûmdur. Halk müziği kuşaklar
değişse de bu kuşakların yapısı değişmediği sürece yaşamaya devam eder ve
edecektir. Kulak ve hafıza kapasitesi ne kadarsa müzik de o kadar olmalıdır.
Müzik ömrünün ön koşulu budur diye düşünürüm. Halk müzikleri bu kapasiteye en
uygun yapıtlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder