23 Nisan 2013 Salı

PİRAMİTLERİN HİÇ BİR GİZEMİ YOK



Piramitler birçokları için gizem kaynağı. Eğer devasa boyutları olmasa insanların bu kadar ilgisini çeker ve bu kadar gizem kaynağı olabilir miydi? Sanmıyorum.
Gizadaki büyük piramidin firavun Khufu döneminde yapıldığı ve mimarının da Amonhotep olduğu biliniyor. Bilinen bir şey daha var. Firavun Khufu nun yaptırdığı iki piramidin daha olduğu ve tepe açılarını tutturamadıkları için yıkıldığıdır. Gizemciler bunlardan hiç bahsetmezler. Piramit yapımcılığının bir deneme yanılma yoluyla evrimleştiğini söyleseler çok satan kitapları gözden düşer ve gizem mizem de kalmaz.
Piramitlerin yapılmasında elbette ki hayranlık duyulacak çok şey var. Bunların başında da muazzam insan gücünün mükemmel bir organizasyonla kullanılması ve sevk ve idaresidir. Daha önce yazdığım bir yazıda böyle devasa organizasyonların aslında birer sosyal proje olduğunu ve örneğin Büyük Piramidin yapımı sırasında 20 yıl boyunca insanların işlendirilip karınlarının doyurulması olduğunu yazmıştım.
Mısır uygarlığı neredeyse eksiksiz olarak kaydı tutulmuş bir uygarlıktır. Bu kayıtlarda bazılarının sandığı ve inandığı gibi bir tek esir bile çalıştırılmamıştır. Tam tersine çalışmak isteyen komşu ülke insanları da istihdam edilmiştir. O zamanlar insanların zenginlik anlayışı bu günkü gibi değildi. Barınmak. karnını doyurmak ve bir işte çalışarak yorulup bira ile kafayı bulmak. Tutulan kayıtlarda bunların nasıl sağlandığı açıkça belgelenmiştir. Daha büyük bir zenginlik de mumyalanacak kadar bir birikime sahip olabilmekti. Bunu başaran pek çok mimar, kalfa ve postabaşı olduğu biliniyor. Biraz daha zengin olanların da kendi küçük 3-4 metre yüksekliğinde mezar piramitlerini yaptıracak kadar varlıklı olabildikleri biliniyor. Bu piramitçiklerden Mısırda yüzlercesi hala ayakta.
İkinci bir yaratılmış gizem de dünyanın hemen her büyük uygarlığının neden piramit yaptığıdır. Gizemciler bunu antik uzaylılara bağlar. Oysa eğer devasa bir taş bina yapacaksan o devirde kubbe icat edilemediği için bu, piramit olacaktır. Ben işe dâhiyane hesapları falan katmadan pratik olarak bakarım. Hayalimde ne kadar büyük istiyorsam o büyüklükte bir kare çizerim. Bir sıra taş döşerim. Sonra bir ayak basacak kadar içerden bir sıra daha döşerim bir sıra bir sıra daha ve tepeye kadar çıkarım. En yukarıda ya sivri bir tepe yaparım ya da o kadar çıkmam ve bir oda sığacak kadar yer kalınca bir platform veya bir oda inşa ederim. Ya kendim otururum ya da başrahibe ikram ederim.
Kusursuz bir yapıyı elde etmek için bir gönye ile bir şakül denen nesne yeterlidir. Mardin’in, Urfa’nın muhteşem taş konaklarını antik uzaylıların verdiği planlarla mı yaptılar?. Onları belki okuması yazması bile olmayan taş ustaları yaptı. Bunu oralarda yaşayan ve gören biri olarak söylüyorum.
Taş uygarlığının dönüm noktası ve doruğu kubbe ve kemerin icadıdır. Kompakt ve içi sadece birkaç tünelden başka boşluk taşımayan piramit mi yoksa devasa bir boşluğu saran dört duvar ve bunun çatısı olan kubbe mi daha muhteşemdir bir düşünün. 9. Yüzyıla kadar kubbe icat edilememiştir. Yani piramit cinsi yapılar birbirine az çok benzeyerek yapılmak zorundaydı. İlk kubbenin yapımından sonra da terk edildi. Bu terk edilme belki 200 yıl kadar sürmüş olabilir. Bu da bir icadın yayılması için gereken süre olmalıdır. 
Amerika kıtasında son piramitlerin yapılmasından sonra zaten devlet çöküş sürecine girmişti ve yeni bir teknoloji üretmeyi bırakın eskiyi bile yaşatmayı sürdüremeyecek durumdaydı. Nitekim İspanyolların bu kıtaya ulaşmasıyla birlikte yıkılıp yok oldu.
Bence insanın yarattığı uygarlıkları ona yakıştırmayıp antik uzaylılara bağlamak soyumuza yapılabilecek en büyük hakarettir. Herşey uzaylılardan geldiyse uzaylılara nereden geldi. Bu bir merakı ötelemekten başka bir şey değildir. Darvin’e inanmaktan başka dayanabileceğimiz sağlam hiçbir veri yoktur ve olamaz da. İlerde başka gizemleri de tartışmaya açacağım. Sevgiler sunuyorum

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder