Radyo Günleri ve Galip Sokullu.
Radyo sözcüğünü ilk defa 1948 yılında
Van’ın Başkale ilçesinin şimdiki adı Albayrak olan köyünde duydum.5 yaşındaydım.
Evimize konuk olan bir subay anlatıyordu. (Babam astsubaydı) “Emin Bey
düğmesini çeviriyorsunuz karşınızda Ankara. Ajans, şarkılar, türküler….”
Hayal gücümü ne kadar yorsam da bir
radyo imajı yaratamıyordum ama kitap gibi bir şeye monte edilmiş bir palto
düğmesini yaratabilmiştim belleğimde. Ama içine bir insanın nasıl sığacağını
çocuk mantığımla bir türlü çözememiştim.
Radyoyla tanışmamız (tabii ailece)
tayinimiz Konya’nın Çumra ilçesine çıktığında gerçekleşti. Zengin evlerinin
çocukların erişemeyeceği kadar yüksek bir rafa konmuş radyoları hiç de benim
hayal ettiğim kitap gibi ve üstüne palto düğmesi dikilmiş hayalime
benzemiyordu. Göz alıcı devasa bir mobilyaydı.
Bir bazuka mermisi kadar büyük bir
yuvarlak pil ile 3-4 kilo çeken bir de devasa ikinci pille çalışıyordu bu
radyolar. İki defa pil değiştirmek neredeyse bir radyo parasıydı belki. Onun için
öyle her zaman açılmazdı. Ajans saatleri ile Perşembe günleri Radyo Tiyatrosu
saati kesin açılırdı; ama diğer programlardan şarkı ve türkünün dışında bir
şeye pil harcanmazdı. Biz de sanırım 1952 yılında radyo alabilecek duruma
gelmiştik. Bizim şansımıza teknoloji ilerlemiş ve pilli cereyanlı radyolar
çıkmıştı. Yine de bir sorun vardı. Elektrik santrali gündüz 12-13.30 ve gece de
17-24 arası elektrik verirdi. Bu saatlerin dışında yine pile ihtiyaç vardı.
Bu efsunlu günler TV evlere girene
kadar “Radyo günleri” hayatımızın en önemli
aygıtıyla renklendi, değişti ve hayatın önemli bir parçası olarak evrildi. En
güzel bilgileri, en güzel tiyatroları, en güzel bilgi yarışmalarını, Şerif
Arzık’dan radyo gazetesini, Feridun Fazıl Tülbentçi’den Kahramanlar geçiyoru,
Aka Gündüz’den Pazar sohbetlerini, Orhan Borandan İpana bilgi yarışmasını ve
bir gün Alpaslan Türkeş’ten silahlı kuvvetlerin yönetime el koyduğunu dinledik.
Ancak hiç doyamadığımız şarkı ve
türkü programlarıydı. Müzik zevkimiz radyo ile doğdu, gelişti ve belleğimize
aktı. Onunla, erişilemez insanlara seslerinden bedenler, yüzler ve profiller
çizdik. Sonra da “Radyo haftası” adlı dergiciklerle onların foroğraflarını ve
hayatlarının küçük kesitlerini görmeye ve dedikoduları okumaya başladık. Hepsi
ulaşılmaz yücelikte, saygın ve insanüstü kişiler olarak saygımızı sevgimizi
kazandılar. Ekrem Güyer’in ölümü neredeyse ulusal bir yası sessizce tutmamıza
neden olmuştu.
Şimdi bile saz heyetlerinin adlarını
sayabilirim. Kimler yoktu ki. Vecihe Daryallar, Yücel Aşanlar, Tarık Kipler,
Ercüment Batanaylar, Fulya Akaydın, Yorgo Bacanoslar, Musa Kumral, Zühtü
Bardakoğlu, Cengiz Dişçioğlu, İzzet Altınbaş, Erköse kardeşler Nuri Günler ve
daha niceleri.
Seslerden de ben sanat müziği hayranı
olarak yolumu çizdiğimde Yurdagül Eroğlu, Tülin Korman, Sevim Erdi (Deren)
Ekrem Kongar, Dündar Balkan, Salih Dizer, Kemal Öncan o dönemlerin önemli
sesleriydi. Mustafa Sağyaşar, Yaşar Özel ikilisine karşı kadın sanatçılardan
Nesrin Sipahi ve Güzide Kasacı yakın dönemlerde ortalığı kasıp kavurmaya
başlamışlardı. Nedense onlar gazinolarda da söyleyebiliyorlardı.
Dönem dönem yeni yıldızlar parlıyor
ve kalplerimizde pek çok taht kuruyor ve onları bu tahtlara oturtuyorduk. Tv
nin yavaşça radyoyu kenara itmeye başladığı sıralarda iki cepheden de ikişer
sarışın aniden gözlerimizi kamaştırmaya başladı. Kadın sanatçılarımızdan Serap
Mutlu ile Mediha Şen erkeklerden Özer
Uçar ve Galip Sokullu.
TV nin inanılmaz baskısı, buna bir de
özel TV lerin serbest kalmasının yarattığı kirlilik bu dev sanatçıların ne
yazık ki hak ettikleri ulus çapında üne kavuşmalarının önünü kesmiş oldu.
Bizler onlara doyamadan aktif radyoculuklarını tamamlayarak başka hayatlara
yelken açtılar. Teknolojiye prim vermeyenler TRT nin vefasızlığı da eklenince
unutulmaya yüz tuttular. Biri hariç. Galip Sokullu.
Galip Sokullu kendi evrimini
gerçekleştirerek her gün bir veya en fazla iki şarkısını Facebook aracılığı ile
sevenlerine gönderiyor. Bu en azından beni ve benim gibi şarkılarına ulaşan
sevenlerini çok mutlu ediyor. Birileri Youtub’a şarkı yüklüyor bu da önemli ama
bir sanatçının kendisinin denetiminde bu işi yapıyor olması çok daha doğru bence.
Dileğim kalplerimizde kurulu tahtlarda gittikçe silikleşen krallarımız ve
kraliçelerimiz bizimle irtibatı koparmasınlar. Artık ne eski plakları ne de
kasetleri çalacak, onlardaki kayıtları dinleyecek ekipmanlar kaldı. Bende
yüzlerce kaset var ama kasetçalarlarımı tamir edecek yedek parça bulunmuyor.
Haydi hayranı olduğumuz sevgili idollerimiz sizi dijital dünyaya bekliyoruz.