21 Temmuz 2012 Cumartesi

KELAYNAK SOYKIRIMI

        Yıl 1962 Babamın görevi nedeniyle Birecik'teyiz. Enteresan bir yer. Şehir Fıratın doğusunda kurulmuş ve nehirle bembeyaz bir duvar gibi yükselen kaya yamacın arasındaki birkaçyüz metrelik dar alanda taştan evler.
        Bu kaya yamacı da yüzlerce, belkide binlerce Kelaynağın yuvalarıyla dolu. Üreme mevsimi gelince tıpkı Birecik'lilerin evlerinden Fırat kenarındaki kabyelere göçü gibi onlar da Afrikanın biryerlerinden buralara göçüp ürüyorlar. Bu yüzyıllardır böyleymiş.
       Geçenlerde TRT Belgesel kanalında bir bilim adamı keleynakları nasıl kurtardıklarını anlatıyor ve bunların yok oluş sebebini de izah ediyor. "Tarım ilaçlarının kullanımı sonucu yedikleri börtü böcek ve tohumlar nedeniyle yok olmanın eşiğine gelmişler...."
      Tamamen yanlış ve tamamen atmasyon bir teori bu. Yani şimdiki çifçiler artık tarım ilacı kullanmıyor da onıun için mi kelaynaklar artmaya başladı. Ya da şimdiki nesiller bu ilaçlara bağışıklık mı kazandı ki artabiliyorlar. Hayır hayır kelaynakların soykırımının sebebi o değil, Hemen açıklıyorum.
      Birecik'te o yıllarda Mahmut diye bir çocuk vardı 16-17 yaşlarındaydı sanırım. Bu çocuk o yılların en haşarı birkaç çocuğun da lideriydi. Her taşın altından onlar çıkardı. Birecikliler bilir ve çok iyi tanır Mahmudu. Çok becerikliydi ve bir hüneri de sinemada önündeki üç sıraya kadar iki dişinin arasından aynen bir su tabancasından fırlatılan su gibi (o tarihlerde su tabancası daha icat edilmemişti sanırım) tükürük fışkırtarak istediği enseyi ıslatmasıyla ünlüydü. Tabii bu ününü bilmeyenleri hedef seçerdi. sonunda bir gün yanlış bir hedefi ıslatınca eşek sudan gelene kadar ıslatılmış ve bu hünerini yerdeki sigara izmaritlerini, kedilerin iki kaşının arasını falan ıslatarak geliştirmeye devam etmişti.
        Mahmut arka cebinde çok kaliteli kauçuktan yapılma ve çatalı vurduğu avların kanı sürülerek renklendirilmiş bir sapanla dolaşırdı. En büyük tutkusu KELAYNAK vurmaktı. Onun ne kadar iyi bir nişancı olduğunu havaya atılan erik, kaysı veya taşları nasıl vurduğunu gördüğüm için iyi biliyorum. O kategoride bir federasyon olsa olimpiyatlara gitmesi garantiydi.
        Mahmut avanesiyle her gün o şehrin yaslandığı duvarda pusu kurar ve ne yapar eder günde en az on tane, evet yanlış duymadınız en az on tane kelaynak vurur ve bir o kadarı için de avanesini teşvik ederdi. Adı ZALİM AVCI ya çıkmıştı ve o bu yakıştırmadan büyük gurur duyardı. Kimse de ne onun neden bu hayvanları vurduğunu bilmezdi sorgulamazdı da. Bu kuşlar ne yenir ne de başka bir işe yarardı. Söylenen o ki bu hayvanlar onca Birecikliden hiç çekinmez ama Mahmut ve avanesini görür görmez hemen havalanırlarmış. Ama Mahmut bu, bir keleynak, taşının erişeceği yerde ise yapacak birşeyi yoktur. 
         Kelaynak sayısı iyice tükenmeye yüz tuttuğu için artık vurmak da zorlaşır ve 10 - 12 çift kalır. 1970 li yıllarda bir kuş bilimci kelaynakların izini Bireciğe kadar sürer ve durumun vahametini kavrar. Adı UDO- HIRSH olan bu zat Bireciklileri aydınlatır ama kuş sayısı o kadar azalmıştır ki yeniden üremeleri için çok gayret, emek ve para harcanması gerektiğini dünyaya duyurur, fonlar kurulur ve bu çalışmalar hala sürmektedir. Mahmut ve avanesinin bu gözü dönmüşçesine yaptığı katliamın kabahati ustaca tarım ilaçlarına yıkılır.  Yine de iyi adammış Udo ki Mahmudu bu işin sorumlusu diye açıklamamış işte şimdi ben açıklıyorum. Kelaynaklara soykırım yapan Birecikli Mahmuttur.
        Nişancılık, avcılık, savunmasız hayvanları vurmak benim aklımı uzun zamandır almıyor. Tabii bu uzun zaman son vurduğum kuşun yaralanıp da yanına gittiğimde yüzüme ağlamaklı bir şekilde uzun uzun bakmasından bu yanadır. O kuşu hayata döndürmek için çok çalıştım ve bir daha da avcılığı aklım hiç almadı.