7 Kasım 2014 Cuma

GÜNEŞİ BEKLERKEN (GÖLYAZI)

İŞTE BİR FOTOĞRAF AVCISININ ŞANSLI ANI
      Gölyazı, Bursa - Balıkesir yolu üzerinde Ulubat (Apolyont) gölünün kıyısına kurulmuş Kuşadası misali bir kasaba. Neredeyse elli yıldır 5 kilometre uzağından geçip gider ama varlığının farkına bile varmazdık. Ben pek dizilerden anlamam, zamanımı da dizilere göre planlayacak kadar sabırlı değilim. O yüzden GÜNEŞİ BEKLERKEN dizisinden haberim bile yoktu. İşte bu diziyle pek çok kişinin tanıyıp sonradan da keşif ziyaretlerinde bulunduğu GÖLYAZI ya nihayet biz de dahil olduk.

     Ne de iyi etmişiz. "Ağlayan Çınar" yazısını okuyunca ilk karşılaştığım Gölyazı sakinine postamı atmadan edemedim "Yahu kardeşim neden ağlatıyorsunuz çınarları" Meğer ne çınarı ağlatan olmuş ne de çınar kendiliğinden ağlamış. Onun altında bir şiir yazmış Mehmet Okatan. O gün bu gündür çınar "Ağlayan Çınar" olmuş. Tabii bir de Mehmetle Eleninin aşkı var.
      İnsanlarıyla manzarası ve cami önündeki kahveleri ile "Keşke daha önce gelseymişiz" dedirtecek kadar güzel. Hele bir de Hamiyet Hanımın gözünüzün önünde yufka açıp pişirdiği gözlemeleri yedikten sonra....

Salkım saçak kablolar her yerde

       Burası kendisini turizme göre programlamış bir kasaba değil elbet. Hele hele fotoğraf meraklıları için hiç değil. Salkım saçak elektrik, telefon, ve diğer iletişim hatları fotoğraf çekmekte büyük sıkıntı yaşatıyor meraklılarına, Özensiz oraya buraya bırakılmış eşyalar, balık avı malzemeleri bir bakıma otantik sayılsa da ürküntü veriyor. Yapıların birkaç tanesi dışında kadraja almak istemeyeceğiniz çok şey var ama yine de güzel şeyler çıkıyor.
       Balıkçılar kadınların işgücünden ziyadesiyle faydalanıyor. Her zaman ağ ören ağ temizleyen veya sandal onaran bir kadın görmek mümkün; ancak fotoğraflarının çekilmesine biraz soğuk bakıyorlar.
Gölyazıdan bir görüntü
        Sanırım biz çok şanslıydık. Günbatımına öyle bir anda ve öyle bir pozisyonda rastladık ki buna ancak ŞANS denir. Birkaç dakika süren bu muhteşem an o gün orada bulunan birçok fotoğraf meraklısının kaçırdığını biliyorum.
        Şimdi yazıyı fazla uzatmadan o gün çektiğimiz toplam 350 kareden birkaçını yazının orasına burasına serpiştirelim.



Balıkçılık En önemli gelir kaynağı. Kooperatifleri var.

İşte ünlü AĞLAYAN ÇINAR

Birkaç dakika sonra çaylar gelecek


     
Gün battı son görüntü tepeden panorama.

Bu fotoğrafların devamını Google da"Panoramio Vural Atılgan" yazarak izleyebilirsiniz.

4 Kasım 2014 Salı

PEYZAJ FOTOĞRAFI DEĞİL FOTOĞRAF PEYZAJI

          1957 yılından beri fotoğraf çekerim. Siyahbeyaz döneminde 1963 yılında fotoğrafçılara bağımlı olmaktan evimizde karanlık oda kurarak kurtuldum. Çektiğim fotoğrafları artık gönlüme göre tonlandırıyor ve kadraj yapıyordum. Üniversite yıllarımda hemen tüm arkadaşlarım benim çektiğim fotoğraflarla albümlerini oluşturdu. ben her fotoğrafın arka sayfasındaydım. Gelişmeleri biraz geriden de olsa hep takip etmeye çalıştım. O günden bu yana onlarca makinem oldu. Hepsi de çalışır vaziyette ve emekliye ayrılmış durumda. Zaman zaman torunlarım onlarla egzersiz yapıyorlar.
        Fotoğrafın hemen her konusuyla ilgilendim. Portreler, olaylar, spor fotoğrafları, magazin ve daha pek çok konu. Renkli fotoğraf devrimini yaşadım. Laboratuvar kurdum. Sonra baktım boyumu aşıyor vazgeçip herkes gibi laboratuvarlara bağımlı oldum. Çok şükür ki sonunda Dijital devrim oldu da tüm bağımlılıklardan tüm zincirlerden kurtuldum. Ne "aman filmim bitecek" korkusu kaldı ne de başkasının zevkine göre basılmış fotoğrafların hayal kırıklığı.
        Şimdi Panoramio'da Google için fotoğraf çekimleri yapıyorum. Facebookta ÇİÇEK FOTOĞRAFLARI adlı 450 üyeli bir grubum var ve bu grubu yönetmeye çalışıyorum. Grubumda üyeler sadece kendi çektikleri fotoğrafları yükleyebiliyorlar. Çok ta güzel şeyler üretiyorlar. Hayran olmamak elde değil.
         Çiçekler zaten adı üstünde çiçek, görelim beğenelim diye açılıyorlar hiç sorun çıkarmıyorlar. Rüzgarı yenmesini bil yeter. Bir de kuş fotoğrafı çekenleri düşünün. Pusu kur bekle, saatlerce kımıldamadan kamuflajın altında güneşten kavrul, soğuktan don. Bu bana göre değil mesela.
Ağaçlar bu anıtsal yapının sadece bir yönden fotoğrafına izin veriyor
Bilecik Şeyh Edebali Sultan Orhan camii. Fotoğrafı ancak bu kadar çekilebiliyor.
Şehirleri, binaları, sokakları, anıtları görüntülemek için sık sık seyahate çıkıyoruz. Eşimi de bu işe bulaştırdım birlikte gidiyoruz. Bir işte uzmanlaşmaya başladığınızda yanlış olan o kadar şey olduğunu fark ediyorsunuz ki bazen insana yılgınlık bile geliyor. Bunlardan en çok canımı sıkan şehir peyzajı.
          Evet yanlış okumadınız "ŞEHİR PEYZAJI" bir anıtsal yapının fotoğraflarını çekmeye kalkın bakalım neler yaşayacaksınız. Devasa ağaçlarla çevrili camiler, binalar, sokaklar caddeler. Tamam, ağaç güzeldir, serinlik verir, gürültüyü emer, oksijen üretir. Bunları siz de benim kadar biliyorsunuz ama bir şehri bir anıtsal yapıyı çekici kılan, insanda görme arzusu uyandıran fotoğraflara bu ağaçlar engel. Oysa o yapıların, anıtların, cadde ve sokakların bir de fotoğraflarının çekileceğini düşünmek gerekmez mi.

Bu anıtsal cami ancak bu açıdan resim veriyor
          Pizza kulesi dümdüz bir çimenlikle hiç engel konmadan milyonlarca kişinin rahatça fotoğraf çekmesine imkan tanıyacak şekilde düzenlenmiş. Ben ülkemde hemen her gittiğim yerde ağaçsız bir açı yakalamak için uğraşıp durmuşumdur. Kısa ve bodur çalılar da peyzaj unsuru ama ille de ulu ağaçlar olacak. İzmit'in ortasında çapı yüz yılda bir metreyi çoktan aşmış çınarlar var bunların şehir peyzajında  hata olduğunu düşünüyorum; hem de sadece fotoğrafçılık açısından değil.
         Bacasız fabrika Turizm'in tüketicisi açısından elde kalan tek şey fotoğraftır. Günümüzde turizmi şahlandıran fotoğraf çekme imkanı, fotoğraf sektörünü şahlandıran da turizm dir.
Tüm belediyelerin bence peyzaj yaparken o kente gelecek insanların "nasıl daha iyi fotoğraf çekmesini sağlarım" diye düşünmesi ve usta fotoğraf sanatçılarından fikir alması gerekir diye düşünüyorum. Peyzaj fotoğrafı değil, fotoğraf peyzajı.