7 Mart 2013 Perşembe

AYNALARA BAKMAK AYNALARLA BARIŞMAK



Rahmetli dostum Hasan usta Yugoslav göçmeniydi. Çok iyi bir marangozdu. İyi para kazanır ve iyi yaşardı. Memleket özlemine dayanamaz hemen her yıl bir Avrupa seferine çıkardı. Memleketi Makedonyada bir süre kalır sonra da mesleğinin gereği olan takımları seçmek üzere İtalya, Almanya, Fransa ve Hollanda’yı dolaşır ve bu gezilerini Rumeli şivesiyle ballandıra ballandıra anlatırdı.
Marangozlukta Avrupa ile olan bu sıkı bağı nedeniyle en iyisiydi. Ama beni bu yazıyı yazmaya iten o usta marangozluğu değil elbette. Onun bilge kişiliği ile yaptığı önemli bir gözlemin aklıma takılmış olmasıdır.
Hasan Usta Avrupa gezilerine çocukluk arkadaşı birkaç dostuyla çıkardı. Ortak tarafları çoktu. Hemen hepsi memleket hasretiyle doluydular, meslektaştılar ve gezecek kadar çok para kazanıyor ve birkaç Avrupa dilini konuşabiliyorlardı.
Hasan Usta bu gezilerinde çok sık bahse giriyor ve hemen daima kazanıyordu. Bu da yolda gördükleri Türkleri saçı, giyimi ve tavırları ne kadar Avrupalıya benzese de teşhis etmesiyle oluyordu.
Yanındakilere “Şu gelen Türk. Bahse giren var mı?” diye soruyor. Onlar da aksini savunurlarsa yanaşıp soruyorlardı.
“Türk müsün?” cevap şaşmıyordu “Evet yoksa siz de Türk müsünüz....”
Halbuki adam şakır şakır yaşadığı veya çalıştığı ülkenin dilini konuşuyor, kıyafetleri aynı Almanlar veya Fransızlar gibiydi. Bıyık mıyık da bırakmayanlardı. Diğerleri kaybediyorlardı ve Hasan usta neredeyse hiç yemek parası ödemeden tatilini tamamlıyordu.
Arkadaşları asla sırrını çözememişlerdi. Bir gün ona bu sırrı kimseye açıklamayacağıma dair söz vererek öğrenebildim.
Hasan Usta bahse konu olan kişinin sadece ayakkabılarına bakıyormuş ve boyasız olduğunu görünce diğer tüm faktörler aksini söylese de onun bizden biri olduğunu hemen anlayabiliyormuş.
Sonraları bu konuyu çok düşündüm. Bizler neden ayakkabılarımıza özen göstermiyorduk. İlginçti ben de buna dahildim.
Sonunda bir gün evime bir boy aynası koydurduğumda sır birden bire çözüldü. Sabahları evden çıkarken boy aynasına bakıyor ve eğer pantolonum ütüsüz ve ayakkabılarım boyasızsa hemen bunları düzeltme ve ayakkabılarımı boyama gereği duymaya başlıyordum.
Bir süre sonra aynalarla kılık kıyafet arasındaki ilişkiyi bulmuştum. Beş on santim çapında  cep aynası kullanan erkekler bıyıklarına ve saçına özen gösterebiliyordu. Kendisine ait görebildiği yerler sadece o kadardı. Bir lavabo aynasına sahip olanlar kravatına da özen gösterebiliyordu. Şöyle büyükçe bir portmanto aynası olanlar ceketinin tamamına biraz da pantolon ütüsüne odaklanabiliyordu. Ama boy aynası çok az evde vardı ve bu yüzden de ayakkabılar hep gözden kaçıyordu. Hatta kimi zaman paçaların kısa kimi zaman da yerleri süpürmesi tam da bu sebeptendi anlaşılan.  Birinin tavırlarından hoşlanmadığımızda ona “Sen hiç aynaya bakmıyor musun?” deriz ya ne kadar doğru. Aynaya, hem de boy aynasına her zaman bakmak gerek. Eğer bize bizi yansıtan bir ayna yoksa birileri kim olduğumuzu defomuzdan hemen anlayabilir. Ama biz yine de aynaları sevmez kusuru aynada buluruz. Dostlarımızın da bir ayna gibi bize bizi göstermesinden hoşlanmayız. Yine de dev aynalarını çok severiz zira o bizi bizim istediğimiz gibi gösterir. Herkese aynalarala barışık bir yaşam diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder