Yıl 1956 Kayseri günlerimiz sona eriyor ve Tipik bir
Ortadoğu kenti görünümündeki Urfa’ya tayin oluyoruz. Kısmen yalnızlık çektiğimiz ilk yılların
ardından çok sevmeye başladığımız bu kentte artık sağlam dostluklar ve okulda
da arkadaşlıklar kuruyorum. Yine de yabancı muamelesi görmekten kurtulamıyoruz.
Birgün eve geldiğimde konuklarımız olduğunu görüyorum. O
günden sonra tüm yaşamımdaki en sağlam ve en uzun soluklu dostluğumun sürecek
olduğu Aziz Amcam ile Emine teyzemin üç evladı ile tanışıyorum. Onlar Urfada
bizden iki yıl daha yeni. Bu başka bir ülkenin
şehri gibi görünen yerde bizim iki yılda üzerimizden ancak atabildiğimiz
garipliği onlar yeni yaşamaya başlamışlar. Nebahat, Adile ve Mustafa Kadri aynı
sınıfa gidiyorlar. Doğunun okulsuz yıllarında Nebahat iki yıl Adile bir yıl
beklemek zorunda kalmışlar. Mustafa Kadri okul çağına geldiğinde ancak okulu
olan bir yere kapağı atabilmiş Aziz amcam. O da babam gibi Astsubay.
Sınıflarımız ayrı bile olsa neredeyse okul dışı hayatımız
birlikte geçiyor. Kadri ile zevklerimiz çok benzeşiyordu Kitaplarımızı değiş
tokuş ediyor, birlikte futbol, pinpon langırt oynuyorduk. Balıklı gölde yüzüyor,
babalarımızın ortak mekanı olan jandarma merkezinde voleybol oynuyor, atları
tımar ediyorduk. Sonunda neredeyse aynı yıllarda artık doğu ve güneydoğu
görevleri bitiyor babalarımızın ve üniversite çağında ince bir ayarlama ile
Istanbula kapağı atıyoruz. Tam bir sanatçı ruha sahip Kadri Güzel sanatlar
akademisi resim bölümüne ben de teknik üniversiteye kaydoluyoruz. Okullarımız yakın
ama evlerimiz iki ayrı yakada ama ne gam. Dostluğumuz ve arkadaşlığımız burada
da kesintisiz sürüyor. Artık ikimizin de iki evi var. Ben onlarda o bizde
kalabiliyor. Böylece yıllar yılları kovalıyor. Bir süre birlikte gazetelerde
çalışıyoruz. Ben Anadoluda babamın bıraktığı yerden devam ederken Kadri önce
bir kurumda çalışıyor sonra da kendi işin kurma gayreti içinde oluyor.
Bir süre sonra birlikte çalışmaya başlıyoruz ancak şartlar
sürekli değişiyor ve yaşam kendi yasalarını dikte etmeye başlıyor. Önce kadri
evleniyor şirin mi şirin bir kızı oluyor o bizim Elifimiz. Sonra Kadri sanatını
da konuşturarak ülkenin en ünlü oyuncak bebek imalatçılarından biri oluyor.
Bir gün onun tüm işlerini tasviye ederek Antalya’ya yerleştiğini
öğreniyorum. Yıllarca görüşemiyoruz. Hayatlarımızda önemli değişiklikler oluyor
tabii ki.
Nebahat abla ile İstanbul’da olduğu için daha sık
görüşebiliyoruz. Ve bir gün başımdan aşağıya kaynar sular döken haberi Nebahat
abla veriyor. Kadri lösemiye yakalanmıştır.
İlk fırsatta Antalya’ya gidiyorum ve görüşüyoruz.
1975 yılında Merter’den yukarı çıkarken yanımızdan bir
Thames marka minibüs geçiyor ilginç bir boyası var ve birbirimize dönerek “Bunu
2025 yılında hatırlayalım. Unutan veya bu tarihten önce aramızdan ayrılan
Lahmacun ısmarlayacak diyor ve el sıkışıyoruz. Antalya'da ona bunu hatırlatıyor
ve “Bak kardeşim eğer iyileşmezsen bahsi kaybedersin diyorum” ama o minibüsü
aynen tarif ediyor "Bu yetmez. 2025 yılında bunu hatırlamak marifet” diyorum.
2015 yılda bir gece telefonum çalıyor ve sevgili arkadaşımın
aramızdan ayrıldığını yüreğim dağlanarak öğreniyorum. Hemen uçak bileti bulma
peşinde koşmaya başlıyorum. Yaz ayı ve Antalya'ya adeta göç ediyor insanlar. Güç
bela bir bilet buluyorum ve sevgili dostumun toprağa verilmesine tanıklık
ediyorum.
İşin trajik tarafına bakın ki cenazeye gelenlere sevgili eşi
Işık kardeşim kıymalı pide ikram ediyor ve bu benim boğazıma düğümleniyor. Sanki
2025 yılına ulaşamayıp da bahsin bedelini ödüyormuş gibi geliyor bana.
Bu gerçek sanatçı arkadaşım inanılmaz bir müzik belleğine de
sahipti. Son ziyaretimde onun udu ile Tamburi Cemil Bey’in Muhayyer peşrevini
çalmıştım. Çok hoşuna gitmişti ve daha önceden
bilmiyordu. Benden bir daha
çalmamı istedi. Bir daha çaldım ve o peşrevi ezberlemişti bile.
Benim sevgili arkadaşımla bir ortak tarafımız daha
vardı. İkimiz de 1943 yılının Mart ayında doğmuştuk. Ben 14 Martta o 18 Martta
doğmuştu. Çok doğum günümüzü ortalarda biryerde kutladığımız olmuştu. Ve tek
tesellim ikimiz de ölmeden önce karşılıklı birbirimize ziyaretlerde bulunmuş
olmamızdır. İşte o ziyaretlerden birkaç kare fotoğraf.
Bu gün 18 Mart sevgili dostumun doğum günü. Onu toprağa verdiğimiz günden beri içimde bir türlü sakinleşemeyen duygularımı yazmaya elim bir türlü varamadı. Bu gün artık onu birkaç cümleyle de olsa yazmalıydım ve yazdım. Yazmak istediklerimin yanında bir damla bile değil ama yine de birşeydir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder