15 Ağustos 2013 Perşembe

MISIR ORDUSU NEDEN KAN DÖKÜYOR

                    Türk ordusu bambaşka.

     İki gündür içimiz kan ağlayarak Mısır olaylarını izliyoruz. Ve düşünmeden edemiyoruz. Tunus, Mısır, Libya, Suriye ve tekrar Mısır. Olayların nasıl tırmandığını görüyoruz. Ve düşünmeden edemiyoruz. Neden bu halklar ağır bedeller ödüyor,  kim için, ne için. İşte tarihin bize söyledikleri
       Tarihte hemen her devletin dayandığı esas gücün orduları olduğunu biliyoruz.
       Hükümdarlıktan siyasi rejimlere geçilince bu defa rejimler ordularına dayanmaya başlamışlardır.
      Hemen tüm rejimler kendine inanan ve neredeyse körü körüne bağlı ordular sayesinde hayatlarını sürdürebilmişlerdir. Her zaman da orduların yapısına göre komuta kademeleri rejimle bir şeyleri paylaşmışlardır.
İngiliz ordusunda (halen mevcut en eski ordulardan biri) subay olmak için asil olma şartı vardır. Asil çocuklarının neredeyse tamamı (veya arzu edenlerin tamamı) asalet derecelerine göre bir rütbeden başlayarak orduda görev alırlar.
      Japon ordusu 2. Dünya savaşı ile lağvedilene kadar buna benzer bir yapıdaydı. Bu imparatorluk düzeni sürdüğü süre de böyle olacağı neredeyse kesin.
       Amerika’da daha ziyade profesyonel ordu sistemi olduğu için ordu işçi işveren ilişkisi ile var. Sivil otorite onları her zaman denetleme imkânına sahip. Yoksa kovar gönderir.
Ordular korudukları rejim tehlikeye düşünce tehlikeye düşerler.
Bunun yaşanan bir kuşak içindeki örneklerini hemen verelim.
      Küba ordusu devrimcilere direnerek Batista rejiminin sürmesi için çok çalıştı. Ordunun komuta kademesini dinlemeyip saf değiştiren erat Fidel Castro’nun kazanmasını sağlayınca rejimi korumaya çalışan komutanların neredeyse tamamı kurşuna dizildi. Bu kurşuna dizilme kararlarını veren bizzat Che Guavere idi. Bu dünya ordularının dikkatini çekti ama önemini kavrayamadılar. Daha önce Sovyet devriminde asillerin kaçmak veya ölmek arasında tercih yapmış olmalarında da kavrayamamışlardı.
       İran devrimi en açık ve en taze örnekti. Humeyni bir insan avı başlatmış ve yakalanan tüm komuta kademesi idam edilmişti. Gazete arşivleri bunların haberleri ve fotoğrafları ile doludur. Tabii geleneğinde bunların hep bulunduğu Çin deki Mao devrimini bunun dışında tutmuyoruz.
Son İran örneği, ordulara dayanan rejimler tehlikeye girince orduların da tehlikede olduğu refleksini uyandırmış oldu.
     Türkiye’de Yeniçeri katliamından sonra büyük tasfiyeler olmamıştı. AKP rejimine kadar. Türk ordusu AKP rejimi ile ters düşmenin bedelinin ödeneceğini elbette biliyordu. Bu bedeli ödemekten çekinmediler ve rejime bağlı adalete asla güvenilmeyeceğini bile bile kendi iradeleri ile yargı önüne çıktılar.
       Mısır ordusunun yapısını bilmiyorum ama Nasırla başlayıp Sedat ve Mübarekle devam eden Kral Faruk’u devirip yeni bir rejim kurmuş olan bu ordu  en az Türk ordusu kadar, en fazla da Küba ve İran ordusu kadar kökten tasfiye olacağını çok iyi biliyordu. Sanıyor musunuz ki bu durum salt bir Mursi’yi devirme darbesidir. Hayır; bu Mısır ordusunun can derdidir. Üstelik en yeni örnek Türk ordusuna ödetilen bedel karşılarındayken. Birkaç ay daha bekleselerdi hepsi idam mangalarının önüne çıkarılacaklardı. Orduyu harekete geçiren neydi bir arşivlere bakın. Mursi’nin çıkarmaya çalıştığı yasaları bir hatırlayın. Şimdi birileri çıkıp darbe ve sandık edebiyatı yapıyor.
        İşte Türk ordusu ile başka orduların farkı burada. Türk ordusu halkının kanını dökmek yerine bilmem kaç bin yıl mahkûmiyeti göze alarak kanlı bir darbeye yol açabilecek girişimde bulunmamıştır, böyle bir niyeti olduğuna dair de inandırıcı bir kanıt yoktur. Türk halkı bunun bilincinde. TRT nin şarkı ve türkü istek programlarını izleyin hemen hemen %80 istek Türk ordusuna armağan olarak istenmekte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder