22 Nisan 2013 Pazartesi

BİR MÜZİĞİN ÖMRÜ NE KADARDIR DERSİNİZ?



Müziğe bir süredir farklı bir pencereden bakmaktayım. Müziği  kabaca iki farklı kategoriye ayırmak mümkün.
Halk müziği ve sanat müziği. Bu sadece bizim müziğimiz için değil  tüm  ülke müzikleri için geçerlidir. Zaten adı da pop (popüler) ve  klasik olarak geçmektedir.
Halk müzikleri genellikle anonimdir ve çok uzun ömürlüdürler.
Sanat müzikleri ise belli dönemlerde çok söylenen çok dinlenen ancak fazla uzun ömürlü olmayan müziklerdir. Halk müzikleri kendi iç dinamikleri ile yaşarken Klasik müzikler desteklerle organizasyonlarla ve kurumsallaşma ile dış dinamiklerle yaşamını sürdürebilir. ( Bunun iyi mi kötü mü olduğu konumuzun dışı. Sanatın yaşaması veya yaşatılması elbette ki gereklidir.)
Bunun nedeni bana göre kullanılan dildir. İster sözlü müzik isterse enstrümantal olsun müziğin bir dili, vardır. Bu da kullanılan dilin niteliğnden kaynaklanıyor kanısındayım.  Müziğin dilini, Düşük kültürlü basit ve anlaşılır olan, ve
Yüksek düzeyli, moda akımlarına göre değişken ve karmaşık  olan diye ikiye ayrılabilir.
Halkın kullandığı dil, nispeten daha az sözcükten oluşur. Daha çok deyim ve basma kalıp fikirleri ile halkın kolay iletişim kurduğu bir dildir. Yazılıdan ziyade sözlü ve kulaktan kulağa geçen bir iletişim sistemi kullanılır. Basitliği, değişimin çok yavaş olmasının nedenidir. Bu yüzden de çok uzun ömürlüdür. Örneğin yüzyıllar öncesinin Alman madrigalleri ile yine yüzlerce yıl önceden günümüze kayıp vermeden uzanan Yunus Emre, Karacaoğlan, Dadaloğlu gibi şairlerin halk tarafından bestelenen ve yaşatılan türküleri daha yüzlerce yıl yaşayacaktır.
Klasik müziklere gelince, bunlar genellikle sanatsal kaygılarla bestelenmiş, müziğin hemen her tekniğinin, her karmaşık bileşeninin kullanılmasıyla ancak yazılı olma koşuluyla yaşamını sürdürecek özellik göstermektedir. Bunların akılda tutulmasını ve geniş kitlelerce terennüm edilmesini düşünmek bile zordur. Sanat müzikleri söylemek için değil dinlemek için yapılmış addedilebilir.
Sözlü olarak düşünüldüğünde de durum farklı değildir. Üst kurum yapısı olarak edebiyat dili, belli dönemlerde belli akımlarca sürekli, yönü ve ifade tarzı değişen bir özellik gösterir. Halk birkaç yüz kelime, en fazla 1000 kelime kullanırken aynı dilin edebiyatı onbinlerce kelimeyi kullanabilir ve bu kelimelerin de anlamlarını ve yükledikleri fikirleri belirli dönemlerde farklı kullanabilir. Örneğin Türkçe son 90 yılda birkaç defa kabuk değiştirmiş ve kuşaklar arasında derin farklılıklar yaratmıştır. 1970 lerdeki son dil devrimi ile modern Türkçe olarak adlandırılan akım bile birlikte yaşayan iki kuşağın birbirini zor anlamasına neden olmuştur. Oysa halkın kullandığı dil hala yerli yerinde ve hemen her devirde anlaşılır özelliğini korumaktadır.
Müzik ve dil çekilen bir fotoğrafa benzetilebilir. Çekildiği anın tarihidir. Müzik ve dil de söylendiği, bestelendiği anın sözlüğünü, toplumun yapısını, felsefesini ,  adet ve göreneklerini yansıtır.
Bir süre sonra değişen bu toplum değerleriyle birlikte de anlamlarını yitirirler. İşte bu bakımlardan halk müziği uzun ömürlü, sanat müzikleri ise daha kısa ömürlüdür. Bir Klasik müzik en fazla birbiri ile bağlantılı üç kuşak için yaşar. Sonra tarihin ve nota defterlerinin tozları arasında unutulup gitmeye mahkûmdur. Halk müziği kuşaklar değişse de bu kuşakların yapısı değişmediği sürece yaşamaya devam eder ve edecektir. Kulak ve hafıza kapasitesi ne kadarsa müzik de o kadar olmalıdır. Müzik ömrünün ön koşulu budur diye düşünürüm. Halk müzikleri bu kapasiteye en uygun yapıtlardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder