13 Ekim 2013 Pazar

CENAZEDE LOUİS VUİTTON ÇANTA



       Malum, sonbaharda yapraklar dökülmeye başlar. İlkbaharda hepsi birden dünyaya gelen yapraklar sonbaharda farklı zamanlarda dökülür. Kimisi hevesle dalından bırakır kendini süzüle süzüle toprağa paraşüt gibi iner, kimi sert bir poyrazla kimisi de yağmur taneleriyle ayrılmak zorunda kalır dallarından. Kimisi ise sımsıkı tutunmuştur, direnir de direnir. O Henry’nin son yaprağı gibi. Ama sonuç yine de değişmez. Yeni geleceklere yer açılmalıdır dallarda.
       Bir insan kuşağı da böyle işte. Özellikle yaşamın sonbaharının yılın sonbaharına denk geldiği günlerde daha sık düşeriz toprağa. Cami avlularında aynı anda kılınan birkaç mevtanın önünde, direnenler saf tutarlar kendi sıralarını beklerken. Kalabalık cematte kimin kimi uğurlamaya geldiği de pek anlaşılmaz. Kim kimi yolcu etmeye gelmiştir ne önemi var. İnsanlık adına…
        Bir dostun “bir namazlık saltanatına” tanık olmak için gelmiştim. Üç saltanat varmış meğer. Cemaatten çok azını tanıyorum. Besbelli ateş düştüğü yeri yakmış. Ağlayanların yüreği yanık. Kimisi üzgün kimisi olağan karşılıyor, hatta kimisi de gülüşüp şakalaşıyor bile. Kime ne? Herkesin yaptığı kendine.
      Arkamda yoğunlaşan kalabalık kadınlı erkekli. Hemen arkamda bir kadın hıçkırıklarla ağlıyor. Kulak kabartıyorum. Ölenlerden biri annesi. Hafifçe yana kayıyorum dörtlü bir grup. Sadece bir tanesi ağlıyor. Bir ara bir sessizlik oluyor. Kadınlardan biri soruyor. “Çantayı Ulus pazarından mı aldın?” bu sorudaki hinliği ben bile anlıyorum. Ağlayan kadın birden normale geçiş yapıyor. “Ne demek istiyorsun…… iki ay önce yurtdışından aldım”. Usulca göz atıyorum hemen her yerinde Louis vuitton yazıyor çantanın. Kocaman bir şey. Telefon çalsa içinde bulmak mesele olur.
        Yakınlarda bir dostumu görüyorum ve oraya doğru kayıyorum. Kaldığı yerden ağlamaya başlayan kadını usulca gösteriyorum “Kim bu” hatun kişi olan mevtanın kızı imiş. Kolumdan çekip biraz uzaklaştırıyor beni ve hikayeyi ondan öğreniyorum.
        “Üç kız bir erkek kardeşmişler. Dördünün de hali vakti yerindeymiş. Babaları öleli çok olmuş. Anneye uzun bir yaşam nasip olmuş ama bir süre sonra kendini idare edemeyecek kadar yaşlanmış. Gerçi kendine ait evde oturuyormuş, kimseye muhtaç olmayacak kadar da geliri varmış ama yaşlılık zor, zihin bir gidip bir geliyor. Bazen evden çıkıyor ama dönüşte bulamıyor. Neyse ki konu komşu tanıyor da evine getiriyor. Sonunda çocuklarına komşular durumu anlatıyorlar. Bunlar hemen toplanıyorlar ve günlerce ne yapmaları gerektiğine karar veremiyorlar.
       Erkek kardeş kesip atıyor sonunda. “Benim karım anneme bakamayacağını söyledi ben annemi evime alamam.”
         Kızlardan bir teklif ediyor. “Birer ay bakalım. Kardeşimiz de maddi olarak destekler”
         Oğul, “Ne münasebet, annemin maaşı var kim bakıyorsa o, o ayın maaşını alsın”
    Kızlardan biri. “Annemin dairesini satalım nasıl olsa biz nöbetle bakacağımıza göre eve ihtiyacı olmayacak.”
        Öbür kız. “Kardeşim doğru söylüyor evi satalım gerçi paraya ihtiyacımız yok ama kocam işini büyütür bu sayede. Tabii payıma düşenle.”
      Üçüncü kız.”Annem hayattayken ben evin satılmasına taraftar değilim. Zaman zaman evinde kalmak isteyebilir, o zaman ne yaparız. Gerektiğinde ona hem kendi evimizde hem de onun kendi evinde bakarız.”
Sonunda dört kardeşten üçü evin satılmasına karar verirler. Annenin rızası buldukları bir doktorun raporuyla notere kabul ettiriliyor ve ev satılıyor.
      Evin satılmasına razı olmayan kardeş ilk nöbeti alarak annesine bakmaya başlar. Bu ilk nöbet aynı zamanda son nöbet olur. Zira kimse anneyi eve almaya rıza göstermez. Bu yüzden kavgalar olur. Kardeşler küsüşür ve bir daha asla konuşmazlar. Louis Vuitton marka çantalı kadın cenazede en çok ağlayan ama annesine asla bakmayı kabul etmeyen iki kızdan biridir. Diğerlerini uzaktan gösterdi arkadaşım ama o kalabalıkta kimi gösterdiğini anlayamadım. Önemli de değil. Bir anneye bakmayı reddedip onun evini sattıran ve parası ile muhtemelen yurtdışından Louis Vuitton çanta alandan bana ne. İyi ki o zavallı anneyi tanımıyordum ve iyi ki ona da bir fatiha okuma fırsatım oldu.


2 yorum:

  1. Vural bey, sen yazdığına göre yaşanmış, gerçek bir olay, ama ne kadar hazin. Ağlama rolü yapan o kız evlat kendini bu kadar sıkıntıya sokacağına keşke bir ağlayıcı tutsaydı diyeceğim ama ona bile dilim varmıyor. Şunu da bilmemiz lazım ki bu günümüzde çoğu ailelerimizin yaşadığı vahim bir durum.Acı çok acı...bizim kültürümüze ve aile yapımıza da hiç uygun değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten olaya şahit oldum. Aynen yazıldığı gibi. ve çok üzüntü verici

      Sil