17 Ocak 2012 Salı

Uygarlığı Yaratanlar.

    Mezopotamyada öteden beri yaşayan halklar bir gün kuzeyden(muhtemelen Anadoludan) gelen ve kendilerine Obeydi (Obeyt adlı bir köyden geldiklerini söylüyorlardı) diyen bir halk tarafından istila edildi. Obeydiler Sumer dilinden başka bir dil konuşuyorlardı Bu Obeydilerin herhangibir soykırım yaptığına dair bir kayıt yoktur. Ancak Obeydilerin kısa sürede bu halkları yönetmeye başladığı biliniyor.
MÖ 4500-4000 yıllarında Sami ırkından olmayan bu insanlar, uygarlığın ilk yaratıcıları olmuştur. Onların bilinen uygarlığımızın kaşifleri olduğu, yazıyı ilk kez onların kullandığı arkeolojik olarak hala geçerli en güçlü bulgudur.
    Uygarlığın bu mucitleri tarihte Sümerler olarak bilinir. Ancak uygarlığı modern anlamda en yüksek seviyesine çıkaranlar ise Mısırlılardır.
   Sümer uygarlığının icat ettiği  bir takım aletleri hala evlerimizde kullanılmaktadır. Bunları daha sonra listelemeyi düşünüyorum.
  Bunlar olurken Dünya nüfusu MÖ 6000 yılında 5 milyon Sümer uygarlığı başlarken de yaklaşı 8 milyondu.
  İlk en büyük ve en zengin şehir Babil idi. Şöyle düşünün. Babil kralı Nabukadnazar'sınız bütün mülk sizin. Siz verirseniz insanların karnı doyuyor. Siz kime iş veriyorsanız o hiç bir karşılık beklemeden çalışmak ekip biçmek zorunda. Aksi halde kelle gidiyor. O kadar servetiniz birikmiş ki herkesin gözü onda. Bu yüzden sizin de hayatınız tehlikede. Ne yaparsınız?  Korumalarınızı daha da arttırır casuslarınızı ortalığa salar ve sesini çıkaranın kellesini Fırata atarsınız değil mi? İşte İşler bu denli çıkmazdayken bir adam Nabukatnazara ulaşıyor ve ona bir öğüt veriyor. "Servetinizi mutlaka bu insanlarla bölüşmelisiniz. Ancak bunu karşılıksız verirseniz servetiniz yok olur gider ve insanlar tembel tembel sizden gelecek yardımı bekler. Onların önüne öyle bir hedef koymalısınız ki sizin servetinizi değil yapacağı işin karşılığını düşünsün."
   Nabukatnazar bu. Sadece güce inanıyor ve ya istediğini istediğinden alıyor ya da vermeyenin hem canını hem de malını alıyor. Bu iş aklına pek yatmasa da yine de düşünmeden edemiyor.
   Bir süre sonra kendisine bunu söyleyenin canını neden almamışsa bir daha konuşmak istiyor.
   Adam geliyor ve diyor ki. İnsanların tek istediği karnını doyurmak. Zaten para da icat edilmedi ki para verelim. Benim aklımdaki devasa bir kule yapmak ve buna da Babil kulesi demek. Tanrı Marduka adarız ve bunu yapmak en az 50 yıl sürer ve bu 50 yıl kimse krala kafayı takmaz ve servetiyle uğraşmaz."
    Fikir akla yatkındır. Hem kendisi ölse bile kule adıyla birlikte binlerce yıl anılacaktır. (Adam haklı. Kule şimdi yok olduğu halde bakın ondan bahsediyoruz.)
   İşin şakasını bir tarafa bırakarak olayı yakından inceleyelim.
   Proje o kadar büyüktür ki Babil devletinin insan ve hayvan gücü bununla başa çıkacak sayıda değildir. Önce kazmacılar, taş ustaları, taşımacılar, kerpiç dökenler, bunları yönetecek ustalar, bu kadar insanı doyurmak için yemek pişirenler, pişirilen yemeği sunanlar, pişecek yemeğin malzemesini yetiştirenler ve daha neler neler.
   1960 lı yıllarda Almanya gelişen sanayii için işçi bulamıyordu ne yaptı. Türkiyeden, Yunanistendan, Yugoslavyadan, İtalyadan ve daha nice ülkeden işçi ithal etmedi mi.
   İşte Nabukatnazar'ın danışmanı da aynı aklı verdi. "Bak kralım senin halkının hepsine iş verdik hepsi mutlu ama, komşuların şimdi servetini çalmak için pusuya yattı. Gelin kapılarımızı onlara da açalım. Hepsi gelsin burada çalışsın. Komşularının çalışabilecek ne kadar insanı varsa buraya gelir ve savaşacak kimseyi bulamaz olurlar ve biz de rahat ve tehlikesiz bir hayat süreriz." bunun üzerine hemen haberciler komşu ülkelere gönderildi. Muazzam kule yükselirken çalışanlar her ulustan bir karmaydı ve ne yazık ki hesaplanamayan bir zorluk ortaya çıkmıştı. Bu kalabalıkta her dil konuşuluyor ve insanlar birbirlerinin ne dediğini anlayamıyordu. Bu yüzden yanlış anlamalar sonucunda binada yanlış işler yapılmaya başlandı. Biri bunu it derken diğeri çek anlıyor, başka biri kaldırın deyince kimi kaldırıyor kimi bırakıyordu ve kazalar meydana gelmeye başladı. Tabi o zaman smültane çeviri de o kadar ilerlememişti. Derken en iyisinin bu inşaatı durdurmak olduğuna karar verildi. Yine de 20 yıl huzur ve sükun içinde mutlu geçmişti. Yani iş bayağı tutmuştu.
  Kutsal kitap Tekvin bunu özetle şöyle anlatır. "Babilliler başı göğe değecek bir kule yapmaya başladılar. Bu tanrı katına çıkmak için yapılan bir binaydı. ve Rab bir gecede çalışanların dillerini birbirlerinin dillerini anlamayacak şekilde unutturup karıştırdı. Böylece inşaat durdu ve sonra da yıkılıp gitti"
   Bu bir gecede olacak şey mi Allah aşkına.
   Babil kulesi insan topluluklarını yönetmenin ilk ve en büyük en görkemli insanca buluşudur. Günümüze kadar gelmiş en temel ihtiyaç olan İŞ sahibi olmanın  toplu uygulamasıdır. İlk büyük yatırımıdır. O denli büyüktür ki bu tüm Avrupa, Amerika ve Diğer sanayileşmiş ülkelerde başka ülkelerden işçi temin etmenin de ilk ve en eski modelidir. Bunu Mısırlılar Piramitleri yaparken, Mayalar kendi şehirlerini kurarken ve günümüze kadar hemen her uygarlık bu yolu izlediler.
   En azından ben böyle düşünüyorum. Diğer uygarlıkları da sırayla incelenmeye devam edeceğiz Tarihin tozlu sayfalarında dolaşmak güzel değil mi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder